Arama  |  Anket Sonuçları  |  Site Haritası  |

13 Punto 15 Punto 17 Punto 19 Punto
Alerji nedir?
18.12.2007 11:35:14
İnsanların, çok sayıda tehdide karşı korunmak üzere evrim geçirmiş çok karmaşık bir savunma sistemi vardır. Bu tehditler arasında mikroorganizmalar

İnsanların, çok sayıda tehdide karşı korunmak üzere evrim geçirmiş çok karmaşık bir savunma sistemi vardır. Bu tehditler arasında mikroorganizmalar (örn. bakteriler, virüsler ve parazitler), kimyasal maddeler ve hatta kanser yer alır. Bu savunma sistemi ya da tıbbi adıyla bağışıklık sistemi, karmaşık bir biçimde birlikte görev yapan farklı tipte ve çok sayıda hücrelerden ve özel proteinlerden oluşur ve kendi hücrelerimizi (öz) zararlı hücrelerden (yabancı) ayırt edebilmemizi ve dolayısıyla anormal ya da saldırgan hücreleri yok etmemizi sağlar. Bununla birlikte, bazen bağışıklık sistemi zararsız maddelere karşı da tepki gösterir ve sonuçta oluşan alerjik reaksiyon çevre dokulara zarar verir.

Alerjik reaksiyon, bağışıklık sisteminin normalde zararsız olan maddelere aşırı tepki vermesidir ki, bunun sonucunda rahatsızlık oluşturan ya da yaşamı bile tehdit eden etkiler görülebilir. “Alerji” terimi bazen herhangi bir hastalığı tanımlamak için kullanılır. Bu terim, bu kitapta çok daha kesin olarak, bağışıklık sisteminin normalde zararsız olan bir maddeye karşı artmış ya da abartılı yanıtı anlamında kullanılacaktır.
 
Bağışıklık sisteminin farklı öğeleri arasında lökositler (akyuvarlar), dalak, lenf düğümleri, timus bezi ile solunum yolu ve barsakların iç yüzeyini kaplayan tabakada yer alan çok sayıda küçük bez yer alır. Çok sayıda farklı hücre tipi arasında lenfositler, nötrofiller, eozinofiller, mast hücreleri ve makrofajlar vardır. Bunların hepsi de lökositlerce üretilen protein yapısındaki haberciler (hormonlar) tarafından kontrol edilir.
 
Bağışıklık sisteminin başlıca amacı bizi, zaman zaman öldürücüde olabilen  mikroorganizmalara karşı korumaktır. Bunlardan biri, örneğin kızamık virüsü ya da stafilokok bakterisi vücuda ilk defa saldırdığında, yüzeylerindeki bazı protein molekülleri (antijen) nedeniyle lenf düğümleri, akciğerler ya da kalın barsaktaki hücreler bunları yabancı olarak belirler ve lenfositlerin dikkatine sunar. Lenfositlerin bir türü (T lenfositi), antikor adı verilen ve belli bir hedefe kilitlenen proteinleri üretmesi için diğer hücreleri (B lenfositi) uyaran protein yapısındaki habercileri üretir. Bu antikorlar vücuda giren saldırgan hücrelerin üzerindeki antijenlere uygun olmak ve bağlanmak üzere özel olarak üretilir. Hedefe vardıklarında, saldırgan hücreye giren ve onu öldüren katil hücrelere sinyal gönderirler.

Farklı bir antijenle her karşılaşıldığında özel olarak buna karşı antikorlar üretilir ve vücut bunların milyonlarca farklı çeşidini üretebilir.
 
Bir antijeni tanımaya ve ona karşı ilk antikoru üretmeye duyarlılaştırma (sensitizasyon) adı verilir. Vücut yanıtının tam gücüne erişmesi birkaç gün alabilir. Bununla birlikte, bağışıklık sisteminiz hayatınızın sonuna dek zararlı mikroorganizmaları hatırlayabilir ve aynı organizmanın tekrar saldırması durumunda onu hemen tanır. Vücudun diğer organlarının hiçbirinde (beyin hariç) bellekte tutma özelliği bulunmaz.
 
Aynı mikroorganizmanın tekrar saldırması durumunda, antijenleri tanınır tanınmaz, T lenfositleri, saldırgana karşı özgül belleği olan B lenfositi grubuna kimyasal mesajlar gönderir; mesajı alan bu hücreler hızla çoğalarak zararlı hücreleri öldürmeye yardım eden çok miktarda antikor üretir. Diğer lökositler (akyuvarlar) de, ilgili bölgeye kan akışını artıran ve kan damarlarını daha geçirgen hale getiren histamin ve lökotrienler gibi kimyasal maddeler üretir. Bu da, saldırgan hücreleri yiyerek yok edebilen makrofajlar gibi diğer lökosit tiplerinin söz konusu bölgeye kolayca ulaşmasına olanak verir. Bu süreçle ilgili kanıtı, ciltteki bir yara enfekte olduğunda gözleyebiliriz. Bölge, artan kan akışı nedeniyle kızarır, şişer ve bağışıklık yanıtı sürecinde üretilen bazı kimyasal maddelere bağlı olarak sıcak ve ağrılı hale gelir. İşte, bu sürece enflamasyon adı verilir.
 
Sizde alerji gelişmesinin nedeni, bağışıklık sisteminizin virüs, bakteri ve parazitlere ait antijenlere karşı mükemmel iş görmesine karşın, tamamen zararsız olan başka antijenlere karşı da tepki vermesidir. Bu antijenler alerjenler olarak bilinir. Alerjenler, bağışıklık sisteminiz tarafından yanlışlıkla tehlikeli olarak görülür ve onlara karşı bağışıklık yanıtı oluşturulur. Bu yanıta alerjik reaksiyon denir ve sizde de alerji gelişir.
 
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ZARARLI HÜCRELERLE NASIL BAŞ EDER?
 
Bağışıklık (savunma) sistemi, birlikte çalışarak vücudun kendi hücreleri (öz) ve zararlı hücreler (yabancı) arasında ayırım yapabilmesini sağlayan çok farklı hücre tiplerinden oluşmuştur. Aşağıdaki beş resimde bağışıklık sisteminin vücuda giren saldırgan mikroorganizmaları yok etmek için nasıl çalıştığı sırasıyla gösterilmiştir.

1. Bakteriler bütünlüğü bozulmuş deriden vücuda giriyor. Hasar görmüş dokulardan makrofaj adı verilen lökositleri çeken kimyasal maddeler salıverilir.

2. Kimyasal maddeler alt tabakadaki kan damarlarının genişlemesine neden olarak bölgeye gelen kan miktarını artırır ve damarları daha geçirgen hale getirir ki bunlar, enflamasyonun ayırt edici özelliklerinin ortaya çıkmasına yol açar ve makrofajların saldırgan hücrelere ulaşmasını sağlar.

3. Saldırgan hücrelerden bazıları makrofajlar tarafından yok edilir. Uygun T-lenfositleri B-lenfositi hücrelerine saldırganla mücadele etmek üzere özgül antikorlar üretmeleri için sinyal gönderir.

4. Uygun T-lenfositleri iki tür B-lenfositinin üretimini uyarır: hemen kullanılmak üzere antikor üreten plazma hücreleri ve gelecekte kullanılmak üzere depolanan bellek hücreleri.

5. T-lenfositleri B-lenfositlerini antikor üretmeleri için uyarır. Bu antikorlar da saldırgan hücrelerin üzerindeki antijenlerden uygun olanlara bağlanır. Daha sonra antikorlar, “katil” lökositler olarak bilinen makrofajlara sinyal göndererek olay yerine gelmelerini ve saldırganı yok etmelerini sağlar.
 
Alerjinin gelişmesinde iki evre vardır. Bunlardan ilkine duyarlılaştırma denir. Bu süreç bağışıklık sisteminin herhangi bir alerjenle karşılaşması ve zararsız olmasına rağmen ona karşı antikorlar üretmesi sürecidir. Bu antikorlar bizi solucan, yassı solucan, amip gibi parazitlere karşı koruyanlarla aynı türdendir ve immün globülin E ya da kısaca IgE olarak bilinir (immün globülin, antikora verilen bir diğer isimdir). Parazitler, virüs ve bakterilerden çok daha büyüktür ve vücudun onlardan kurtulabilmek için alternatif yollar bulması  gerekmiştir. IgE, mast hücrelerine ve bazofillere bağlanabilme özelliğiyle diğer antikor türlerinden ayrılır. Bu akyuvarlar (lökositler), parazitleri öldürebilecek güçte olan ve bir alerjenin hücre yüzeyindeki IgE’ye bağlanması durumunda salıverilen binlerce toksik granül içerir.
 
Duyarlılaştırma sonrasında bağışıklık sistemi alerjeni hatırlar ve yeniden karşılaştığında onu tanır. Duyarlılaştırma süreci herhangi bir semptoma yol açmadığından siz neler olup bittiğini fark etmezsiniz. Vücudunuz bir antijenle ilk karşılaştığında her zaman duyarlı hale gelmez; alerji gelişmeden önce yıllarca bir maddeye karşı tepkisiz kalabilir.
 
Bir kez duyarlılaşınca, bu alerjenin çok az bir miktarı bile alerjik reaksiyona yol açabilir.  Alerjen, mast hücrelerinin ve bazofillerin yüzeyindeki IgE’ye bağlanır ve toksik granüller salıverilir. Bunlar histamin gibi tahriş edici güçlü kimyasal maddeler ve bir dizi farklı enzimler içerir. Reaksiyon, parazitlerin yol açtığı bir enfeksiyonun sonucuysa, bu kimyasal maddeler vücuda giren mikroorganizmaları öldürmeye ve sindirmeye yardım eder. Ancak, bağışıklık sistemi polen gibi zararsız bir alerjene karşı harekete geçerse, bu maddeler yararlı bir amaca hizmet etmez, tersine dokulara kan akışının, kılcal damarlardan sızıntının ve lokal tahrişin artmasına yol açar. Bunun sonucunda, etkilenen bölgede sıcaklık, kızarıklık, kaşıntı, şişlik ve su kıvamında aşırı salgı üretimi oluşur. Ek olarak, akciğerlerdeki hava yolu kasları ve barsak kaslarının kasılması sonucu hışıltılı solunum, nefes darlığı, kramp tarzı karın ağrısı ve ishal ortaya çıkar. Bu, alerjiyle ilişkilendirdiğimiz belirtilerin görüldüğü süreçtir.
 
Bir kez alerji gelişince, vücudunuz bu alerjenle her karşılaştığında, alerjen miktarı çok küçük olsa bile, alerjik bir reaksiyon oluşacaktır. Ancak reaksiyon, her seferinde tam olarak aynı olmak zorunda değildir. Alerjik reaksiyonun tipini ve yaygınlığını bir kaç şey etkileyebilir.
 
Bunlar arasında reaksiyona giren alerjen miktarı, vücudunuzun neresinin alerjenle temas ettiği, alerjik reaksiyonunuzu güçlendiren başka unsurların varlığı (örn. yüksek miktarda hava kirliliği) ve hatta o anki
sağlık durumunuz yer alır. Yaşlandıkça, alerjiler güçlenebilir ya da zayıflayabilir.

ALERJİ NASIL GELİŞİR?
 
Alerjinin gelişiminde iki evre vardır: Önce herhangi bir belirtiye yol açmayan duyarlılaştırma, sonrasında da alerjik reaksiyon.
Duyarlılaştırma
Vücudunuz bir alerjenle karşılaşarak onu yabancı madde olarak algıladığında ve lökositleriniz onu belleğine yerleştirdiğinde duyarlılaştırma oluşur.

Alerjik reaksiyon
1. Vücut bir kez duyarlı hale geldiğinde, çok az miktarda da olsa yeniden o alerjenle karşılaşıldığında alerjik reaksiyon oluşabilir.

2. Alerjen tanınır ve bu da bellek B lenfositleri tarafından çok miktarda IgE üretimini uyarır.

3. IgE antikorların bazıları toksik granüller içeren mast hücrelerine bağlanır

4. Alerjen mast hücresinin yüzeyinde bulunan IgE antikoruna bağlandığında şiddetli reaksiyona yol açar. Mast hücresi patlayarak toksik kimyasal maddeleri ortama salar, bunlar da alerjiyle ilişkilendirdiğimiz semptomlara yol açar.

 
EN SIK GÖRÜLEN ALERJENLER HANGİLERİDİR?
Alerjenlerin neredeyse tamamı proteinlerden yapılmıştır. Proteinler hidrojen, oksijen ve nitrojenden oluşan ve tüm canlı organizmalarda bulunan organik maddelerdir. Bazen, proteinler dışında bir madde de alerjen olarak etki gösterebilir (örn. penisilin ve diğer ilaçlar) ancak bu, vücuttaki ‘hapten’ adlı küçük bir protein molekülüne bağlanabilmelerinden kaynaklanır. Proteinlerin neredeyse tümü alerjen gibi davranabilmekte ve sürekli olarak da yenileri keşfedilmektedir. İngiltere’de alerjiye en sık yol açan alerjenler aşağıda tanımlanmıştır.
 
Ev tozu akarı
Ev tozu akarı çıplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Ilık, nemli ortamlardan hoşlanır ve yatak-yorgan ve yastıkların, kumaş kaplı mobilyaların ve tüylü oyuncakların içinde çok sayıda bulunabilir. Son yıllarda ev tozu akarı alerjisi, çift cam uygulaması, çatı ve duvar izolasyonu ve evlerimizdeki havalandırmayı azaltarak ev tozu akarının gereksindiği ılık, nemli ortamların oluşmasını kolaylaştıran enerji tasarrufuna yönelik diğer önlemler yüzünden daha sık görülür olmuştur.


Bir ev tozu akarının elektron mikroskobundaki görüntüsü.
 

Akar, sürekli olarak etrafa saçtığımız ve ev tozunun büyük kısmını oluşturan deri döküntüleriyle beslenir. Alerjen gibi davranıp alerjiye yol açan akarın kendisi değil, dışkı parçacıklarıdır. Bunlar öylesine küçüktür ki uzun süre havada asılı kalabilir ve böylece alınan solukla burundan akciğerlere taşınıp burada saman nezlesi ve astım semptomlarına yol açabilir. Ciltle doğrudan temas ettiklerinde egzamaya yol açabilirler. İngiltere’de alerjisi olanların en az dörtte üçünün ev tozu akarına alerjik olduğu saptanmıştır.

Çim ve ağaç polenleri
Polenler, bitkilerin (ya da ağaçların) erkek üreme hücrelerini içerir ve aynı türden diğer bitkileri döller. Bunlar küçük taneciklerdir ve böcekler ya da hava akımıyla taşınır. Havaya saçılan polenler çok hafiftir ve havada uzun süre taşınabilir. Bunlar duyarlı kişilerin göz, burun ya da akciğerlerine gittiğinde, halk arasında saman nezlesi olarak bilinen alerjik reaksiyona yol açar. Akciğerlere ulaşırlarsa astım daha da ağırlaşır.

Farklı bitkiler polenlerini yıl içinde farklı zamanlarda üretir; bir polen takvimi yardımıyla hangi bitkinin hangi kişinin semptomlarından sorumlu olduğunu belirlemek mümkün olabilir. En sık suçlananlar nisan sonundan eylül başına dek çevrede bulunabilen çim polenidir. 


Elektron mikroskobunda polen parçacıklarının görüntüsü.
 
 
Hayvan kepeği (deri döküntüsü ve tüy)
Kürklü hayvanların çoğu alerjiye neden olabilir. Alerjenler hayvanların pullanmış derisinde, tüylerinde ve bazen tükrüklerinde bulunur. Bunlar sadece hayvanlar yoluyla değil, giysi, terlik ve ayakkabılarımızla da evimizin her yanına yayılabilir. İngiltere’de her on evin yedisinde bir evcil hayvan bulunur ve evcil hayvanlardaki alerjenler çocukluk çağı astımlarının %40’ının nedeni olabilir. Evcil hayvanlara karşı alerjiye sadece hayvan sahiplerinde rastlanmaz. Alerjenler öyle güçlü ve uzun etkilidir ki kolayca etrafa yayılır ve hayvan beslemeyenler dahi günlük yaşamlarında alerjik olmalarına yetecek miktarda alerjenle temas edebilirler.
 

Elektron mikroskobunda bir insan kılının deri üzerindeki görüntüsü.
 
Gıda alerjenleri
Birçok gıda maddesi alerjen olarak etki gösterebilir. Beş yaşın altındaki çocuklarda inek sütü ve tavuk yumurtası en sık görülen alerjenlerdir. Beş yaşın üstünde, yerfıstığı (yerfıstığı gerçek bir kabuklu yemiş değil, bir sebzedir, yani aynı bezelye gibi kapsül içinde büyüyen bir tohumdur), ağaçta yetişen kabuklu yemişler, balık ve kabuklu deniz ürünlerine karşı alerji daha sıktır. Gıda alerjileri değişik biçimlerde ortaya çıkabilir ve dudaklarda karıncalanma ve şişme gibi hafif belirtilerden, yaşamı tehdit eden krizlere kadar geniş bir çeşitlilik gösterebilir.
 

Birçok gıda alerjen olarak etki eder; resimde en sık görülenler yer almaktadır.

Küfler ve sporlar
Bazı küflerin ve bitkilerin sporları kimi kişilerde, özellikle sonbaharda alerjik reaksiyon başlatabilir.

Rhizopus oligosporus isimli mantarın tomurcuk ve sporlarının elektron mikroskobunda görüntüsü.
 
İlaç alerjileri
Bazı ilaçlar, özellikle bazı antibiyotikler alerjik reaksiyonlara yol açabilir. İlaç hiçbir zaman ilk verildiğinde alerjiye yol açmaz, ancak geçmişte iyi tolere edilmiş olsa bile sonraki her ilaç alımında alerji ortaya çıkabilir.
 
 
Böcek sokması
Böcek sokması herkesi rahatsız eder, ancak kimilerinde gerçekten ağır olabilecek alerjik reaksiyonlar başlatabilir. Böcek sokmalarına en çok balarısı ve yabanarısı neden olur.

Sıradan bir erişkin işçi yabanarısı – Vespula vulgaris

KİMLERDE ALERJİ GELİŞİR?
Bazı kişilerde alerji gelişirken diğerlerinde gelişmemesinin nedenini bilmesek de alerjilerin ailesel bir temeli olduğu kesindir. Bu kalıtımsal alerji eğilimine atopi adı verilir.
 
Atopi, alerjik bir hastalık gelişmesine yönelik kalıtsal bir yatkınlığın olmasıdır. Yakın elecekte atopiden sorumlu genlerin (gen, DNA’dan oluşan genetik kodumuzun küçük bir kısmıdır) belirlenmesi olasıdır.
 
Atopik kişiler, çevrelerinde alerjen olarak etki gösterebilen maddelere temas ettiklerinde aşırı miktarda alerji antikoru (IgE) üretebilirler.
 
Atopi kalıtımsal olmakla birlikte, çevresel faktörler de alerjik bozuklukları n gelişmesinde rol oynar. Bir aileden tüm fertlerin, hatta tek yumurta ikizi olan kardeşlerin ikisinin birden aynı ölçüde etkilenmemesinin nedeni budur. Yaşamın erken evrelerinde, hatta muhtemelen gebelik döneminde de bazı faktörler, anne babanızdan size geçen alerji genlerinin ‘dozuyla’ el ele vererek alerji gelişip gelişmeyeceğinin belirlenmesinde rol oynar.
 
Yaşamın erken evresinde görülen bu faktörler arasında alerjenle ilk temas etme zamanı ve bu teması n büyüklüğü yer alır; ne denli atopik olursanız olun herhangi bir alerjenle hiç temas etmediyseniz sizde alerji gelişmez. Çocukluk çağının erken evrelerinde geçirilen viral enfeksiyon sayısının da bir etkisi olabilir. Bu enfeksiyonların alerjiye karşı koruyucu bir etkisi varmış gibi görünmektedir. Gebelik sırasında ve yaşamın erken evrelerinde sigara dumanına aşırı maruz kalma, kişinin atopik olma riskini artırır.
 
O halde, sigara içen, evde kedi besleyen, atopik annebabadan doğan, doğumu polen  mevsimine denk gelen, yaşamının ilk aylarını iyi izole edilmiş çift camlı bir evde geçiren ve yaşamının erken evrelerinde çok miktarda alerjik gıda içeren bir beslenme rejimi uygulanan bebeklerde alerji gelişme riski oldukça artar.
 
ALERJİ NEDEN GİDEREK DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?
Alerjik bir hastalık gelişmesi açısından tek önemli risk unsuru alerjik hastalığı bulunan bir anne ya da babanın çocuğu olmaktır. Ancak, yanlızca bir kuşak içinde alerjisi olan kişi sayısında belirgin bir artış olması (toplumun genetik yapısının değişmesi için birden çok kuşağın geçmesi gerektiği bilindiğine göre) başka unsurların da işe karışmış olduğunu gösterir. Bunlar arasında yer alanları şöyle sayabiliriz:
 
Bebeklerin beslenmesi
Bebeklerin inek sütü ve yumurta gibi gıda alerjenlerine erken dönemde maruz kalması, alerjik bir hastalık gelişme olasılığını artırmaktadır. Emzirme de bebeğe tam bir koruma sağlamaz çünkü annenin yediği gıdalardaki alerjenler anne sütünde bulunabilir.

Sağlık Bakanlığı’nın katı gıdalara dört aydan önce başlanmamasını tavsiye etmesine rağmen bebeklerin birçoğunda bu tür gıdalara daha erken başlanmaktadır. Batı tipi beslenmede, içlerinde koruyucular ve diğer kimyasal maddeler bulunan hazır gıdalar giderek artan miktarlarda yer alırken, koruyucu antioksidan içeren taze meyve ve sebze türü gıdalar giderek daha az yer almaktadır. Antioksidanlar, bir maddenin oksitlenerek yıkıma uğramasını yavaşlatan maddelerdir. Sağlıklı DNA’da hasara yol açan moleküller olan serbest radikalleri de temizleyebilirler. En önemli antioksidanlar A, C ve E vitaminleri ile selenyumdur ve bunlar taze meyve ve sebzelerde yüksek düzeyde bulunur.


Alerjilerin ailesel olma eğilimi vardır. Buna atopi adı verilir. Alerjik bozuklukların gelişmesinde çevresel faktörlerin de rolü vardır. Aile bireylerinin hepsinin eşit derecede etkilenmemesinin nedeni budur.

Katı gıdalara başlama zamanının geciktirilmesi, öyle anlaşılıyor ki alerjilerden, özellikle de egzamadan korunma sağlamaktadır. İki yaşındaki çocuklarda egzama görülme sıklığı (yeni vaka sayısı), bebeğin dört aylık olmadan önce aldığı farklı katı gıda sayısıyla doğrudan ilişkilidir. Emziren annenin fazlasıyla alerjenik olan süt, yumurta, yerfıstığı ve balık gibi gıdalardan kaçınması fazladan koruyucu bir etki sağlar.
 
Diğer alerjenler
Hava yoluyla yayılan çok miktarda alerjene yaşamın erken evresinde maruz kalan bir  bebekte alerjik hastalık gelişme riski artıyor gibi görünmektedir. Polen miktarının fazla olduğu bahar aylarında doğan bebeklerin on yaşına geldiklerinde bitki kökenli polenlere karşı alerjik olma olasılıkları, yılın diğer zamanlarında doğanlara göre daha fazladır. Benzer şekilde, evcil hayvanlara ait alerjenlere çok erken dönemde maruz kalan bebeklerin de alerji riski artar. Duyarlılaştırma her yaşta olabilirse de, yaşamın ilk yılı özellikle önemli gibi görünmektedir.
 
Gebeliğin orta ve son dönemindeki maruz kalmaların da önemli olduğuna dair kanıtlar çoğalmaktadır.
 
Sigara (tütün) dumanı
Hem doğumdan önce (annenin kan dolaşımı yoluyla) hem de doğumdan sonra sigara dumanına maruz kalma, alerji ve alerjik hastalık, özellikle de astım gelişmesiyle yakından bağlantılıdır. Sigara içen annelerin bebeklerinde, doğumdan hemen sonra alınan kanlarda IgE düzeyleri yüksektir. Doğumdan sonra dumana maruz kalma riski artırır: sigara içilen evlerde yaşayan çocukların göğüs hastalığı nedeniyle hastaneye yatırılma riski, sigara içilmeyen evlerdeki çocuklardan iki kat fazladır. Bu çocukların akciğer işlevleri de yedi yaşına geldiklerinde anlamlı derecede düşük olmaktadır. Sigara dumanına pasif olarak maruz kalma, alerjik hastalık gelişmesinde belirlenen en güçlü risk faktörüdür. Bu nedenle, çocuk doğurma yaşındaki genç kadınlar arasında sigara tüketiminin artıyor oluşu özellikle korku vericidir.
 
Kapalı ortam
Günümüzde, Avrupalı çocuklar zamanlarının en az %90’ını kapalı yerlerde geçirdiğinden, kapalı ortamlar belki de tüm diğer coğrafi ve açık çevre faktörlerinden daha önemlidir. Modern binaların izolasyonu çoğunlukla daha iyidir ve havalandırma düzeyi daha düşüktür; bunların da alerji gelişimi için risk faktörü olduğu düşünülmektedir. Bütün bunlar, plastik malzemeler ve sentetik boyalardan kaynaklanan kirli kimyasal gazların düzeyinin, kapalı ortamda küf oluşmasına yol açan nem oranının ve ev tozu akarı alerjenlerinin miktarının artmasının bir sonucu olabilir. Öyle görülüyor ki bu yaşam koşulları, ailede astım öyküsü olması nedeniyle zaten risk altındaki atopik çocuklarda özellikle güçlü bir etki yapmaktadır.
 
Enfeksiyonlar ve antibiyotikler
Yaşamın erken evresinde sık sık viral ve bakteriyel enfeksiyon geçirmenin atopi ve alerjik hastalık gelişmesine karşı koruma sağlayabileceğine ilişkin açık kanıtlar ortaya çıkmaktadır. Yaşamın erken evresinde geçirilen enfeksiyon, alerjik olmayan kişilerde alerjik olanlardan daha yüksek düzeylerde bulunan interferon gama adıyla bilinen bir kimyasal maddenin üretimini artırmaktadır. Küçük yaşta hafif enfeksiyonların bulaşmasını engellediğimiz için daha düşük interferon gama düzeyleri gelişen çocuklarımızda alerjik hastalık gelişme olasılığını istemeden artırıyor olabiliriz.
 
Aşırı antibiyotik kullanımınında benzeri bir etkisi olabilir. Tersine, kendinden büyük birden çok kardeşi olan ve çok sayıda çocuğun (ve onların mikroplarının) bulunduğu kreş ve yuvalara giden çocuklarda saman nezlesi ve astım gelişme riski daha düşüktür. Ancak, çocuklarımızı çocuk felci (polio), tetanoz, boğmaca, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık gibi tehlikeli hastalıklardan aşılama yoluyla korumaya devam etmemizin önemi büyüktür. Bu çocukluk çağı enfeksiyonlarına karşı çocukları savunmasız bırakmanın verdiği zarar, bağışıklama sağlamamakla (aşı yaptırmamakla) elde edilecek herhangi bir yararı kat be kat aşmaktadır; bu hastalıkların hepsi de rahatsızlık vericidir, bazıları ölüme bileneden olabilir.
 
SONUÇ
Batı tipi beslenme şeklimiz, hazır mama kullanımı ve katı gıdalara erken başlanması, Batı tipi yaşam tarzı mızla (sigara dumanı, çok miktarda bitki ve hayvan alerjeni ile ev tozu akarlarına yaşamın erken evresinde maruz kalma, kötü havalandırılan nemli evlerde oturma, küçülen aileler ve çocukların kreş ve yuvaya daha geç başlatılması) birleşerek, toplumumuzda alerjik sorunların geliştiği çocuk sayısının artmasına katkıda bulunur.

ÖNEMLİ NOKTALAR
  • Alerjik reaksiyon vücudunuzun normalde zararsız olan maddelere karşı zararlı ve uygun olmayan bir yanıtıdır.
  • Duyarlılaştırma, vücudunuzun özel bir alerjenle ilk karşılaşmasında gerçekleşmeyebilir ve alerji geliştirmeden bir maddeye karşı yıllarca tepkisiz kalınabilir.
  • Bir kez duyarlılaştıktan sonra, çok az miktarda alerjen bile alerjik yanıt doğurabilir.
  • Atopi (alerjiye genetik eğilim) kalıtım yoluyla aktarılıyor olsa bile, çevresel faktörler de alerjik bozuklukların gelişmesinde rol oynar.

  

Bu yazı 8807 kere okundu.

Yorum Ekle Arkadaşına Gönder Çıktı Al Yukarı
Ne tür rahatsızlıklarınız var?
Bu anketin sonuçları anket tamamlandıktan sonra yayınlanacaktır.

ana sayfam yap | sık kullanılanlara ekle | iletişim | kullanım şartları | site haritası
Bu sitede yer alan bilgi, belge ve resimler yazılı, görsel veya daha başka bir yöntemle çoğaltılamaz, tamamen ya da alıntı yapılarak kullanılamaz.