Arama  |  Anket Sonuçları  |  Site Haritası  |

13 Punto 15 Punto 17 Punto 19 Punto
Hipertansiyona yol açan nedir?
17.01.2008 11:55:02
Vakaların %95’inde altta yatan özel bir neden yoktur ve bu duruma primer (birincil) ya da esansiyel hipertansiyon adı verilir.
Vakaların %95’inde altta yatan özel bir neden yoktur ve bu duruma primer (birincil) ya da esansiyel hipertansiyon adı verilir. Geriye kalan yüzde beşte hipertansiyona, böbreklerdeki ya da böbreküstü bezleri adıyla bilinen küçük salgı bezlerindeki bir sorun yol açar. Doktorlar bu duruma da sekonder (ikincil) hipertansiyon adını verir.

Yüksek kan basıncının oluşmasına katkıda bulunabilen bir dizi değişik faktör vardır. Kalıtım bir rol oynar; yani hipertansiyon ailesel olabilir. Kan basıncı yaş ilerledikçe yükselme eğiliminde olmakla birlikte, bunun nedeni kısmen yaşam tarzında değişikliktir: birçok kişi yaşlandıkça kilo alır ve giderek daha az aktif hale gelir; bu faktörlerin ikisi de hipertansiyonun gelişmesine katkıda bulunabilir. Daha da önemlisi, çok miktarda tuzlu yiyenlerde yaş ilerledikçe basınçta ortaya çıkan yükselme daha fazladır.

Etnik köken de bir rol oynar; Batı’da yaşayan Afrika-Karayip kökenli kişilerde hipertansiyon beyazlardakinden daha yaygındır. Büyük olasılıkla bu, Afrika-Karayip kökenlilerin vücutta tuz tutma mekanizmalarının farklı olmasıdır. Ancak göçler üzerine çalışmalarda, etnik kökenin bir rolünün olmasına karşın, beslenme ve diğer yaşam tarzı özelliklerinin daha önemli olduğu gösterilmiştir. Daha zengin olan Batı ülkelerinde yaşayanlar, daha yoksul ülkelerde yaşayanlara göre hipertansiyon gelişmesine daha yatkındır.

Kan basıncı gün içinde daima değişkenlik gösterir ve çoğu zaman egzersiz sırasında (kalp kanı vücutta daha hızlı dolaştırmak zorunda olduğundan) daha yüksektir. Ancak düzenli şekilde egzersiz yapanların tansiyonu istirahat halindeyken, aktif olmayan kişilere göre daha düşük olma eğilimindedir. Uyku ya da dinlenme sırasında kan basıncınız daha düşüktür. Öte yandan, tek bir ölçüm sonucunda size hipertansiyon tanısı konulmayacaktır. En az iki aylık bir dönem boyunca, üç farklı zamanda yapılan ölçümlerden en az ikisinin yüksek (yani 160/90’ın üzerinde) olması gerekir. İdeal olarak kan basıncınızın otururken, istirahat sırasında ve olabildiğince gevşemiş haldeyken ölçülmesi gerekir. Tansiyonunuz tehlikeli ölçüde yüksekse ya da özel durumlarda (örneğin gebelik) daha acil önlemler alınması gerekebilir.

Dolaşımdaki mikroskopik kan damarlarına arteriyol adı verilir; bu damarlar büzüldüğünde kan akışını engeller ve bu nedenle kan basıncı yükselir. Daha büyük olan oklar, daha yüksek kan basıncını göstermektedir.
 
VÜCUT KAN BASINCINI NASIL DÜZENLER?
Vücutta mümkün olduğunca her koşulda normal kan basınçlarını sürdürmemize yardım eden iki sistem vardır. Bunlardan biri adrenalin ve noradrenalin gibi kimyasal maddeler salan sempatik sinir sistemidir; bu maddeler vücudumuzun hangi bölümlerinin eyleme geçmek için hazır olması gerektiğine bağlı olarak, kan damarlarını isteğe göre genişletebilir (vazodilatasyon) ve daraltabilir (vazokonstriksiyon). Bu sistem, bir tehlike sezildiğinde hayatta kalmamıza yardımcı olması için gereksinim duyduğumuz bütün fiziksel kaynaklarımızı yoğunlaştırarak bir kriz durumuna yanıt verebilmemizi sağlamak üzere devreye girer. Bu, kriz sırasında bizi “savaş ya da kaç” durumuna hazırlamak için mutlak gerekli olmayan -sindirim gibi- işlevlerin durdurulması anlamına gelir. İlk insanlarda, hayatın fiziksel tehlikelerle dolu olduğu dönemde bu esastı. Ancak günümüzde çoğu insanda bu sistem genellikle gerçekten yaşamı tehdit eden durumlarda değil, duygusal ya da psikolojik streslerde tetiklenebilmektedir. Küçük kan damarlarını daraltıcı etkinin sonucu olarak, bu işlem hipertansiyona yol açmada bir rol oynayabilir. Dolayısıyla bu sistem üzerinde rol oynayan ilaçlar, örneğin beta blokerler, bunu kontrol etmede kullanılabilir.

Diğer önemli sistem, anjiyotensin II olarak bilinen hormonu aktive eden, böbreklerin ürettiği renin adlı enzimdir. Anjiyotensin II kan damarlarında büzülmeye yol açar. Anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörü adı verilen ve anjiyotensini etkisiz kılan (bloke eden) ilaçlar, örneğin enalapril, hipertansiyonu düşürmeye yardımcı olabilir. Anjiyotensin ayrıca, böbreküstü bezlerinden salgılanan aldosteron adlı hormonun salınmasını da uyarır. Bu hormon böbreklerde tuz ve su tutulmasına neden olarak kan basıncını daha da yükseltebilir.

Arteriyol adı verilen mikroskopik kan damarlarının duvarlarında, kalsiyum konsantrasyonları yükseldiğinde kasılan düz kas hücreleri vardır. Hipertansiyon bulunan kişilerde düz kas hücrelerinde kalsiyum düzeyleri, kan basıncı normal olanlardan daha yüksek olmakla birlikte, bunun nedeni hala anlaşılamamıştır. Hipertansiyonlularda kalsiyum konsantrasyonlarındaki bu artışın, arteriyollerde kasılmaya neden olarak, kalbin bu damarlar içinden kan pompalamasını zorlaştırdığı düşünülmektedir. Ayrıca arteriyollerin uzun süreli büzülmesinin, duvarlarında hasara yol açtığı, bu hasarın da kanın rahat akışını güçleştirerek kan basıncında fazla yükselmeye neden olduğu düşünülmektedir. Kalsiyum kanallarını tıkayan ilaçlar (nifedipin gibi kalsiyum antagonistleri) arteriyollerin yeniden açılmasına olanak verir ve böylece kan basıncını düşürür.

Burada değinilen bütün hormonlar (renin, anjiyotensin, aldosteron, adrenalin ve noradrenalin) tüm insanlarda kan basıncının düzenlenmesinde rol oynamakla birlikte, hipertansiyonu olanlar bunlara karşı daha duyarlı gibi görünmektedir. Bu hormonlar hipertansiyonluların kan dolaşımı nda daha fazla değildir ve sadece önceden yüksek bir kan basıncı varsa, etkileri ilaçlarla ortadan kaldırılarak tansiyonun düşmesi sağlanır.

Bütün bu mekanizmaların son ortak yolu, arteriyollerin daralması ve kan akışına direncin artmasına yol açmasıdır. Kalp normal şekilde pompalamayı sürdürür, böylece tüm atardamar sisteminde basınç yükselir.

Arteriyoller daralırsa, kan akışına karşı direnç de artar. Kalp normal şekilde pompalamaya devam eder, böylece dolaşımdaki basınç yükselir.
 
Dolaşımdaki sorunlar hipertansiyona neden olabilir.
 
Uzun süre devam eden yüksek tansiyonla, kalp kası artan basınca karşı daha fazla çalıştığından kalınlaşır ve daha iri bir hal alır. Bu kalınlaşmış kas daha katıdır ve normal kalp kasına göre daha kötü iş görür.
 
YAŞAM TARZINIZ NEDEN ÖNEMLİDİR?
Sizi bir birey olarak ilgilendiren, kan basıncı düzeyinizin genetik ya da kalıtsal faktörlerin bir etkileşimine ve yaşam tarzınızın etkilerine bağlı olduğudur. Hipertansiyon açık bir şekilde aileseldir ve ailelerin aynı yaşam ve beslenme tarzını paylaşma eğiliminde olduğu gerçeği bir yana bırakıldığında bile bu gerçek değişmemektedir. Birlikte ya da ayrı ayrı büyütülen ikizler ve ayrıca evlat edinilmiş ve edinilmemiş çocuklar arasında yapılan mükemmel araştırmalar, ailelerdeki kan basıncı benzerliklerinden ne kadarının kalıtıma ve ne kadarının yaşam tarzındaki benzerliklere bağlı olduğunun belirlenebilmesini sağlamıştır. Genel olarak söylersek, kişiler arasında kan basıncındaki farklılıkların yaklaşık yarısı genetik faktörlerin, öteki yarısı ise çocukluk çağının erken dönemlerine kadar giden beslenme alışkanlığı faktörlerinin sonucudur.
 
Tuz
Tuz alımının kan basıncı üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Kentli nüfusta yaş ilerledikçe tansiyonda ortaya çıkan yükselmenin, büyük ölçüde yediğimiz tuz miktarının bir sonucu olduğu gösterilmiştir. Tuz alımının azaltılması, kan basıncını düşürmeye yardım eder. Yıllar boyunca çok miktarda tuz tüketilmesi, büyük olasılıkla arteriyol duvarlarındaki düz kas hücrelerinde sodyum içeriğini artırarak kan basıncını yükseltmektedir. Yüksek sodyum içeriğinin hücrelere kalsiyum girişini kolaylaştırdığı izlenimi vardır. Bu da hücrelerin kasılmasına ve arteriyol iç çapının daralmasına neden olur.
Kalıtsal olarak hipertansiyon gelişme eğilimi taşıyanlarda, vücuttan tuzu atma kapasitesinin azalmış olduğunu gösteren bazı kanıtlar vardır. Ancak bu kişilerin, aldıkları miktarı tutma eğilimleri olmakla birlikte, diğer insanlardan daha fazla tuz tükettikleri yönünde çok az kanıt bulunmaktadır.

Tuz ile hipertansiyon arasındaki ilişkinin yıllardır tartışılmasının nedeni esas olarak orijinal araştırmanın yeterince dikkatli yapılmamasıdır. Ancak 1980’lerin ortalarında yapılan son derece güvenilir bir uluslararası karşılaştırma çalışmasında, değişik ülkelerdeki insanlar karşılaştırıldığında tuz alımı ile kan basıncı arasında sıkı bir ilişki olduğunu gösteren ikna edici kanıtlar elde edilmiştir. Örneğin, Japonlar, Polonyalılar ve Portekizlilerde tuz tüketme oranı da, yüksek kan basıncı ile inme sıklığı da fazladır. Ayrıca, yemekte çok miktarda tuz tüketen toplulukların, ilerleyen yaşla birlikte kan basıncının da yükseldiği topluluklar olduğu bulunmuştur. Tersine, tuz tüketimi düşük olan topluluklarda yaşın ilerlemesiyle kan basıncında yalnızca hafif bir yükselme olmakta ve dolayısıyla hipertansiyon görece daha seyrek ortaya çıkmaktadır. Bu kitapçıkta daha ileri bölümlerde değinileceği gibi, artık yemeklerdeki tuz miktarını azaltmanın kan basıncını gerçekten düşürdüğünü gösteren güçlü kanıtlar vardır. Öte yandan, her kişinin vücudunun tuz işleme yolunun farklı ve bazı insanların tuza karşı diğerlerinden daha duyarlı olduğu da bir gerçektir. Bu, ailesinde güçlü bir hipertansiyon öyküsü bulunanlar için olasılıkla doğrudur ve ayrıca, yaşlılar ve Afrika-Karayip kökenlilerin tuza karşı daha duyarlı olduğu kanıtlanmıştır.
Tuz alımı ile daha sonra hipertansiyon gelişmesi arasındaki ilişki, kısa bir süre önce gerçekleştirilen ve tuz miktarı düşük ya da tuz miktarı normal bir diyetle sütten kesilen bebeklerin incelendiği güvenilir bir çalışmada doğrulanmıştır. Altı ay sonra, tuzdan fakir beslenen bebeklerde kan basıncı yeterince daha iyi (düşük) bulunmuştur. Bu bebeklerin bir bölümü 15 yıldan beri izlenmektedir ve kan basınçları hala önemli ölçüde daha düşüktür.

Çocuklar daha az tuzlu yemeye ikna edilebilseler, ilk önce hipertansiyonu önleyebiliriz ki, bunun anlamı, günümüzde çocukların fazlasıyla tükettiği cips ve diğer çerezlerdeki tuz miktarıyla ciddi bir şekilde ilgilenmemizin şart olduğudur.
 
Kilonuz
Fazla kilolu kişilerde kan basıncı, zayıflara göre daha yüksek olma eğilimindedir. Bu kısmen, obez (aşırı kilolu) kişilerin aldıkları fazla kalorileri yakmak için vücutlarının daha çok çalışmak zorunda olması, kısmen de normalden daha fazla tuz yemeleri ve belki de şişman kişilerin kan şekeriyle ilgili hormon olan insülin e karşı dirençli olma yönünde bir eğilim bulunmasındandır. Henüz bütünüyle anlaşılamamış olmakla birlikte, bu hormon hipertansiyona yol açmada rol oynuyor olabilir.
 
KİLONUZ NE OLMALI?
• Vücut kütle indeksi (VKİ) sağlıklı kilonun yararlı bir ölçüsüdür
• Metre olarak boyunuzun, kilogram olarak kilonuzun ne olduğunu bulunuz.
• VKİ’nizi şöyle hesaplayabilirsiniz:
Kilonuz (kg) VKİ = -————————————————— (Boyunuz (metre) x boyunuz (metre))
• VKİ’yi 20-25 aralığında tutmaya çalışmanız tavsiye edilmektedir.
• Aşağıdaki çizelge, VKİ’nizi hesaplamada kolay bir yoldur. Çizelgede boyunuzu ve kilonuzu bulunuz. Çizgilerin kesiştiği yerler, VKİ aralığınızı gösterir.
 
•           VKİ’yi 20-25 aralığında tutmaya çalışmanız tavsiye edilmektedir.
•           Aşağıdaki çizelge, VKİ’nizi hesaplamada kolay bir yoldur. Çizelgede boyunuzu ve kilonuzu bulunuz. Çizgilerin kesiştiği yerler, VKİ aralığınızı gösterir.
 
Fazla kilolu kişilerin kan basıncı, kilosu normal olanlardan daha yüksekmiş gibi görünmekle birlikte, bu kısmen doktor ve hemşirelerin geleneksel tansiyon aletleri kullanarak kan basıncını olduğundan daha yüksek saptamalarından kaynaklanıyor olabilir. Tansiyon aleti kolluğunun takıldığı üstkol çevresi ne denli genişse, kan basıncı da gerçekte olduğundan o denli daha yüksek ölçülür. Gerektiği yerde daha geniş kolluklar kullanılırsa bu sorun kısmen aşılabilir.

Ancak, kan basıncının olduğundan yüksek ölçülmesine yol açan bu eğilim gözardı edilse bile, yine de kilo ile kan basıncı arasında ikna edici bir ilişki vardır. Sadece kilonuza bakılarak fazla kilolu olup olmadığınızı söylemek mümkün değildir (çünkü uzun boylular genellikle kısa boylulardan daha ağırdır); bu nedenle doktorlar çoğu zaman vücut kütle indeksi (VKİ) adı verilen ölçümü yaparlar. Bu, kilogram olarak kilonuzu alıp, metre olarak boyunuzun karesine bölerek elde edilen bir değerdir:
 
VKİ = (Vücut ağırlığı (kg))/Boy (m))2
 
Vücut kütle indeksi (VKİ) 30 ve üzerinde olan bir kişi obez sayılırken, 25 ile 30 arasındaki fazla kilolu olarak kabul edilir.
Nüfus taramaları, kişiler arasında kilolarından kaynaklanan kan basıncı farklılıklarının, bir kilogram için yaklaşık 1 mmHg olduğunu göstermiştir. Kilo aldığınızda, aldığınız miktar kan basıncınızın ne kadar yükseleceğinin iyi bir göstergesidir. Kilo verdiğinizde kan basıncınızın ne kadar düşeceğini de yine aynı formülü kullanarak tahmin edebilirsiniz.
Kilo ile kan basıncı arasındaki ilişki, eskiden düşünülenden daha karmaşıktır ve vücudun tuz işleme yeteneğinin yanı sıra, belirli hormonların önemli etkilerine de bağlı olabilir. Pratik bir bakış açısıyla değerlendirilecek olursa, kilo verme kan basıncınızı düşürmenin çok etkili bir yoludur.
 
Alkol ün kan basıncı üzerinde bir etkisi vardır ve genel olarak ne kadar çok Alkol içerseniz kan basıncınız da o denli yükselir. Ancak bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir. Çok az içenlerle karşılaştırıldığında ağzına hiç içki sürmeyenlerde kan basıncının hafifçe daha yüksek olabilmesi ilginçtir; yani günde iki kadeh şarap ya da bir bardak bira, kalp hastalığına karşı korunmanıza yardım ederek, size hiç içki içmemekten daha çok yarar sağlayabilir.
 
Alkol BİRİMİ

Günümüzde Alkol ve kan basıncı arasındaki ilişki iyi bilindiği halde, bunun hangi yollarla oluştuğuna ilişkin ikna edici bir açıklama henüz yapılamamıştır. Ancak uygulamada, doktorlar, erkeklerin haftada 21 birim Alkol den (5 litre bira, 10 duble rakı ya da 21 kadeh şarap) ve kadınların da haftada 14 birim Alkol den (3.5 litre bira ya da 14 kadeh şarap ya da 7 duble rakı) fazlasını içmemelerini tavsiye etmektedir. Bu birimler bir defada içilmemeli, hafta içine yayılmalıdır.

Stres
Stres kan basıncını kısa bir süre için yükseltebilirse de, muhtemelen uzun süreli kan basıncı yükselmelerinden sorumlu değildir. Gevşeme teknikleri yaşam tarzınızın daha iyi olmasını sağlayabilir, ancak olasılıkla gerçek hipertansiyonu kontrol altına almakta yeterli olmayacaktır.

Stres ve kan basıncı arasındaki ilişki karmaşıktır ve bu alanda yapılan eski araştırmaların çoğu modern standartlara göre tatmin edici değildir.

Ani stres yaratıcı bir uyarının kan basıncında hızlı bir yükselmeye neden olduğuna kuşku yoktur. Örneğin çok kötü ya da sıkıntı yaratan bir haber aldığınızda, kan basıncınız hemen yükselebilir. Aynı şekilde, deneysel koşullarda gürültülü bir ortamda akıldan aritmetik problemleri çözmek ya da değişik boyutlardaki cisimleri sınıflandırmaya çalışmak bile kan basıncında ani bir yükselmeye neden olabilir.

İster sağlık ocağında isterse hastanede olsun, bir doktora muayene olmak sizde heyecan ve kaygı yaratıyorsa, kan basıncınız yükselebilir. Bu nedenle, ilk kontrolde tansiyonunuz biraz yüksekse birkaç kez daha gelip tansiyonunuzu ölçtürmeniz istenmelidir. Burdaki düşünce, ortam ve yapılan işleme alıştıkça daha fazla gevşeyebileceğiniz ve stres altında olmadığınızda ölçümün gerçek kan basıncınızı daha doğru şekilde yansıtacağıdır.

Bu türden kısa süreli stresin kan basıncı üzerindeki etkileri iyi bilinmekle birlikte, kronik (yani uzun süreli) stresin kronik hipertansiyona neden olduğunu gösteren çok az kanıt bulunmaktadır. Güvenilir çalışmalarda, ayrıntılı ve uygun sorularla değerlendirilen stres düzeyi ile kan basıncı yüksekliği arasında herhangi bir ilişki gösterilememiştir. Çok stresli işlerde çalışanlarda hipertansiyon ya da kalp hastalığı, stressiz işlerde çalışanlardan daha fazla değildir. Yine de, güvenilir stres ölçüleri bulunmaması bu alandaki araştırmaları ciddi şekilde engellediğinden bu konu hala biraz tartışmalıdır.

İş yerindeki günlük yaşam üzerinde daha az kontrolü olan kişilerin kan basınçlarının, çalışma yaşamlarında daha etkin olan kişilerden daha yüksek olduğunu gösteren bazı kanıtlar vardır. Dolayısıyla, işçilerin kan basınçları, yöneticilerden ve diğer idari personelden daha yüksek olma eğilimindedir. Ancak bu gruplar arasındaki farklılıklar bunun dışında yaşam tarzı ve beslenmedeki farklılıklarla da ilişkilidir ve söz konusu farkın sadece stresin bir sonucu olduğundan emin olmak güçtür.

Genel sağlık ve esenliğinizin daha iyi olmasını sağlamak için bol miktarda meyve ve sebze yiyin.
 
Potasyum ve kalsiyum
Potasyum içeren, meyve sebze gibi yiyeceklerin bol bol yenmesi kan basıncını düşük tutma açısından iyidir. Ancak potasyumdan zengin yiyecekler tüketen kişilerde çoğunlukla tuz alımı da önemli ölçüde düşüktür; dolayısıyla düşük miktarda tuzun mu, yoksa yüksek miktarda potasyumun mu yardımcı olduğunu söylemek güçtür. Yine de, potasyumun kendi başına yararlı olduğu izlenimi vardır. Potasyum miktarı düşük yiyeceklerle beslenenlerde kan basıncının daha yüksek olduğu, öte yandan çok miktarda meyve ve sebze yiyenlerde kan basıncının daha düşük ve inme olasılığının daha az olduğu yönünde oldukça güçlü kanıtlar vardır. Bu sonuçlar mantıklıdır, çünkü hücrelerin yüksek miktarda potasyuma, sodyumdan (tuzu) kurtularak yanıt verdiğini biliyoruz.

Potasyum alımının bu etkisi, tuz alımıyla karşılaştırıldığında küçüktür. Ancak, kişiler arasında tuz alımındaki farklılıkların potasyum alımında da paralel farklılıklarla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, çok miktarda potasyumdan zengin yiyecek tüketenler genellikle görece az tuz yerken, tuz tutkunları daha az meyve ve sebze yeme eğilimi gösterir.

Kalsiyum içeriği zengin yiyeceklerle beslenmenin hipertansiyona karşı koruyucu olduğunu ileri süren bazı araştırmalar vardır. Ancak bu sonuçlar son derece tartışmalıdır ve şu anki bilgi düzeyimizle, beslenmeyi buna göre değiştirme tavsiyesinde bulunulamaz.
 
Hayvansal yağlar
Hayvansal yağ (esas olarak süt ürünleri şeklinde) alımı ile ilişkiye yönelik eski çalışmalar ikna edici değildir. Ancak Amerika’da yeni yapılan son derece güvenilir bir çalışmada, hayvansal yağ tüketimini azaltmanın kan basıncında önemli bir düşmeyle ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışma ayrıca, bol meyve ve sebzeye ve az tuza ek olarak az yağlı bir beslenmenin kan basıncını daha da düşürdüğünü göstermiştir.

Kan basıncını, beslenmeye ilişkin çok sayıda faktörün etkilediği açıktır ve bunlar 1997 yılında başlatılmış önemli bir uluslararası araştırma projesinin konusudur. İlk sonuçlar, kişilerin kan basınçları arasındaki bütün farklılıkların, yaşın etkisinin de dikkate alınmasından sonra, beslenme ve yaşam tarzına ilişkin faktörlerle açıklanabileceğini göstermektedir.
 
Egzersiz
Egzersiz yaptığınız sırada kan basıncınız hızla yükselir, ancak bunu düzenli bir biçimde yaptığınızda hem daha sağlıklı olmaya başlarsınız, hem de kan basıncınız hiç egzersiz yapmayan kişilerden daha düşük olur. Bu kısmen, daha sağlıklı beslenmenize, sigara içmemenize ve aşırı Alkol tüketmemenize bağlı olabilirse de, egzersizin kan basıncını düşürmede doğrudan bir etkisi var gibi görünmektedir. Ancak, arada sırada çok yoğun egzersizler yapmaktansa, düzenli olarak, orta yoğunlukta egzersiz yapmayı amaçlamalısınız.
 
BELİRTİLER VE HİPERTANSİYON
Hipertansiyonlu kişilerin büyük bir kısmında hiçbir belirti yoktur. Bazı kişiler kan basınçlarını hissedebildiklerine inanmakla birlikte, aslında, olasılıkla hastaneye gitmenin duygusal stresini ya da yaşamlarında son zamanlarda ortaya çıkmış bir olayın stresini hissetmektedirler. Bu kısa süreli stres kan basıncını yükseltebilir ya da yükseltmeyebilir.

Hipertansiyonun hiç belirtiye yol açmaması, genellikle yıllar boyunca tanı konulamaması anlamına gelir ki, o zamana kadar da kişide kalp, beyin ya da böbreklerde hasar oluşmuştur. Sonraki bir evrede, kendilerini iyi hissetmedikleri için doktorlarına başvurabilirler. Örneğin küçük bir inme geçirmiş ya da anjina (zorlayıcı bir harekette göğüs ağrısı olması) gelişmiş olabilir veya kalp krizi bile geçirmiş olabilirler. Kalp yetersizliği gelişen bir kişi, sırtüstü yattığında kendini soluksuz kalmış gibi hissedebilir, böbrek yetersizliği ise soluksuz kalmanın yanında genel halsizlik ve yorgunluğa yol açabilir.

Bunlar ciddi sorunlardır, bu nedenle kan basıncınızı kontrol ettirmek için kendinizi hasta hissedene kadar beklememelisiniz. Günümüzde, 30 yaşını aşmış herkesin düzenli bir biçimde kan basıncını kontrol ettirmesi gerektiği görüşü vardır. Olasılıkla ölçümünüz normal bulunacak ya da herhangi bir şey yapma gereksinimi olmayacak ve bu durumda yalnızca 3-4 yılda bir kontrolleri tekrarlamanız gerekecektir. Ancak hipertansiyonu sınırda olan bazı kişilerde kontrollerin daha sık yapılması gerekebilir.
 
HİPERTANSİYON NE ÖLÇÜDE YAYGINDIR?
Bu sorunun yanıtı açıkça, tanı için kullanılan ölçütlere bağlıdır. Hipertansiyon, özellikle tuz tüketim düzeyi yüksek olan topluluklarda, yaş ilerledikçe daha sık görülmektedir ve bu nedenle hipertansiyonun yaygınlığını düşünürken yaş mutlaka dikkate alınmalıdır. Menopoz öncesi (premenopozal) kadınlarda kan basıncı aynı yaşlardaki erkeklerden daha düşük olma eğilimindedir, ancak 50 yaşından sonra cinsiyetler arasındaki fark belirsizleşir. Bunun nedeni, menopozdan önce kadınların östrojen adlı kadınlık hormonu tarafından görece korunabilmesidir. Menopozdan sonra östrojen düzeyleri düşer ve kadınlar kalp hastalığı gelişmesi açısından erkeklerle aradaki açığı kapatmaya başlar.

Yüksek kan basıncı ile normal kan basıncı arasındaki sınır, tümüyle göreli olmalıdır. Kan basıncınız genel olarak nüfus ortalaması civarında olsa bile, kan basınçları sürekli olarak bu düzeyin altında olanlara göre daha yüksek risk altındasınız.

Dolayısıyla, 140/80 mmHg’lık bir kan basıncının sonucu 130/70 mmHg’lık kan basıncından biraz daha kötüdür. Bu durumda, 15. sayfada açıklanmış olduğu üzere en yararlı hipertansiyon tanımı, kişide kalp hastalığı, inme ve hipertansiyonla ilgili diğer komplikasyonların gelişmesini önlemek için tedavinin gerekli olduğu kan basıncı düzeyidir. Mevcut bilgilerimize göre, hipertansiyonda ilaç tedavisinin etkili madde içermeyen (plasebo) ilaçla karşılaştırıldığı güvenilir çalışmalar temelinde biliyoruz ki hangi yaşta olursa olsun, kan basıncı sürekli olarak 160/90 mmHg’nın üzerindeyse tedavi gereklidir.

Kalp krizi ya da inme geçirmiş oldukları veya şeker hastalıkları da bulunduğu için bazı kişilerde bu eşik daha düşüktür. Günümüzde bu kişilerde kan basıncı sürekli olarak 140/85 mmHg’nın üzerindeyse tedavi tavsiye edilmektedir.

İnsanların %25 kadarında diyastolik kan basıncı 90 mmHg ve üzerinde olmakla birlikte, bunların çoğunda ikinci bir kontrolde kan basıncının daha düşük bulunacağı, dolayısıyla herhangi bir tedaviye gerek duyulmayacağı vurgulanmalıdır. Kan basıncınız yeniden ölçüldüğünde düşme olmazsa, ilaç tedavisi görmeniz gerekebilir.

Diyastolik kan basıncınız 90 mmHg’nın altında ancak sistolik basıncınız 160 mmHg’nın üzerindeyse, izole sistolik hipertansiyon (İSH) tanısı konulacaktır. Bu durum yaşı 60’ın altında olanlarda son derece ender olmakla birlikte, 80 yaş üzerindekilerin %20-30’unda görülür. Yeni araştırmalar, sistolik kan basıncını düşürmeye yönelik tedavinin İSH’li hastalarda kalp krizlerini veya inmeleri önlemede çok etkili olduğunu göstermiştir.

Yaşı 60’ın üstünde olanları etkileyen tüm hipertansiyon tiplerini dikkate alırsak, İngiltere’de erkek ve kadınların %35-40 kadarında, yüksek bir sistolik ya da diyastolik kan basıncı nedeniyle daha ileri incelemeler yapılması gerekmektedir. Ancak tuz tüketimi ulusal ortalamanın altında olan kişilerde bu oranlar daha düşüktür.

Tarama çalışmaları, İngiltere’de yedi-on milyon kişide kan basıncı düzeylerinin yüksek olduğunu düşündüren sonuçlar vermiştir. Sosyoekonomik faktörlerin de bir rolü var gibi görünmektedir: daha yoksul bölgelerde yaşayanlarda hipertansiyon bulunma olasılığı, daha varlıklı bölgelerde yaşayanlardan daha fazladır. İngiltere ve İskoçya’nın kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde kalp hastalığı ve inmelerin, İngiltere’nin güney doğusuna göre daha yaygın olduğu kesin olmakla birlikte, bu fark aynı zamanda sigara alışkanlıklarını da yansıtmaktadır. Türkiye’de ise hipertansiyon insidansının Adana bölgesinde en yüksek olduğu bilinmektedir.

Bu kan basınçlarının çoğunun yalnızca çok az yüksek olduğu ve ikinci kontrolde düşeceği vurgulanmalıdır. İlaç tedavisine gereksinimi olan kan basıncı yüksek kişi sayısına ilişkin tahminler, erişkin nüfusun %10-15’i arasında değişmektedir. Bu, 20-30 yaş arasındakilerin çok küçük bir bölümünü, 70 yaşın üstündekilerin ise yarıya yakınını gösterir. Bu nedenle, hipertansiyon Batı Dünyasında en sık karşılaşılan kronik, enfeksiyona bağlı olmayan tıbbi bir durumdur. ABD’de 50 milyon kadar insanda tedavi gerektiren kan basıncı düzeyleri vardır ve Avrupa Birliği’nde yapılan çalışmalarda da buna yakın bir rakam belirlenmiştir. İngiltere’de hipertansiyon Fransa, İtalya, İspanya ve Yunanistan’dan daha yaygın, İsveç ve Danimarka ile aynı düzeydedir. Öte yandan hem İngiltere hem de ABD’de hipertansiyon Afrika kökenlilerde çok daha sık görülmektedir.
Bunun nedenleri tümüyle açık olmamakla birlikte, bu kişilerin yemeklerindeki tuzu farklı bir yolla işlemesi, dolayısıyla vücutlarının daha fazla tuz tutması ve bunun da kan basınçlarını yükseltmesi olasıdır. Çok içenler ya da Alkol iklerde kan basıncının yüksek olması büyük bir olasılıktır ve ayrıca bu kişilerde inme gelişme eğilimi de fazladır. Bu kişiler içki yi bıraktığında kan basınçları normale döner.
 
ÖNEMLİ NOKTALAR
  • Hipertansiyon kalıtsaldır (aileden geçer).
  • Hipertansiyon fazla tuz tüketmek, fazla kilolu olmak ve çok fazla Alkol içilmesiyle ilişkilidir.
  • Nadiren, yüksek kan basıncı altta yatan bir böbrek hastalığı ya da hormon fazlalığından kaynaklanabilir.

 

  

Bu yazı 5947 kere okundu.

Yorum Ekle Arkadaşına Gönder Çıktı Al Yukarı
Ne tür rahatsızlıklarınız var?
Bu anketin sonuçları anket tamamlandıktan sonra yayınlanacaktır.

ana sayfam yap | sık kullanılanlara ekle | iletişim | kullanım şartları | site haritası
Bu sitede yer alan bilgi, belge ve resimler yazılı, görsel veya daha başka bir yöntemle çoğaltılamaz, tamamen ya da alıntı yapılarak kullanılamaz.