|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
İlaç tedavisi
17.01.2008 11:56:08
Bin dokuz yüz ellilere kadar kan basıncını düşürmek için doktorların yapabileceği neredeyse hiçbir şey yoktu.
Bin dokuz yüz ellilere kadar kan basıncını düşürmek için doktorların yapabileceği neredeyse hiçbir şey yoktu. Ağır hipertansiyonu olan hastalar inme, kalp ve böbrek yetersizliğiyle kötüleşir ve doktorları da çaresiz bir şekilde izlerdi. 1950’lerin sonları ve 1960’ların başlarında kan basıncını düşürebilen ve yaşam kurtarabilen antihipertansif ilaçlar kullanılmaya başlandı. Ne var ki artık kullanımda olmayan bu ilk ilaçların çoğunun ağır yan etkileri vardı ve ancak durumu çok kötü olan hastalarda kullanılmaları uygun sayılabilirdi.
1970’lerde, yan etkileri daha seyrek ve daha hafif olan ilaçlar bulundu ve bunlar kardiyovasküler riski daha düşük olan, daha hafif hipertansif hastalarda da kullanılmaya başlandı. Etkili madde içeren ilaçla tedavinin (aktif tedavi) etkili madde içermeyen ilaçlarla (plasebo) karşılaştırıldığı, iyi yürütülen çok sayıda çalışma gerçekleştirildi. Aktif tedavi uygulanan kişilerde daha az kalp krizi ve inme geliştiği gösterildiği anda bu çalışmalar sona erdirildi. Bu çalışmaların tümünün sonuçlarını birleştirerek, artık, derecesi ne olursa olsun hipertansiyonda antihipertansif tedavinin inmelerde %35-40 ve koroner kalp hastalığında da %20-25 oranında azalma sağladığını biliyoruz. Hipertansiyonlu hastalarda, sigara alışkanlığı ya da yüksek kan kolesterol düzeyleri gibi başka nedenlere bağlı olarak da kalp krizi gelişebilir. Ancak artık, kan basıncı kontrol altına alınabildiğinde hipertansiyonun komplikasyonlarından kaçınılabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Çok az yan etkisi olan antihipertansif ilaçların geliştirilmesi ve bunların kalp krizi ve inmeleri önlenmede muazzam bir yarar sağlaması, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana tıp alanında sağlanan en büyük ilerlemelerden biridir. En azından, etkili antibiyotiklerin geliştirilmesiyle gerçekleştirilen devrimle eşdeğer düzeydedir. Şeker hastalarında (hipertansiyonu olsun ya da olmasın) böbrek hasarını azaltma ya da önlemede de kan basıncını düşürücü ilaçların etkili olduğu ve yeni bazı ilaçların şeker hastalarında retina damarlarındaki zedelenmeyi önlediği gösterilmiştir. Bunun dışında, belirli antihipertansif ilaçlarla tedavi, bir kez kalp krizi geçirenlerde ikinci krizi ya da kalp yetersizliği gelişme olasılığını azaltmaktadır. 1997 yılında izole sistolik hipertansiyon tedavisine yönelik büyük bir Avrupa çalışmasının yayımlanması (bk. s. 33) bir çağın sonunu gösterir. Bu çalışma ile hipertansiyonu olan hiç kimsenin birkaç haftadan daha uzun bir süre boyunca tedavisiz bırakılmaması gerektiği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde gösterildi. Kan basıncı sürekli olarak 160/90 mmHg’nın üzerinde olan herkes, yaşı ne olursa olsun antihipertansif ilaç kullanmalıdır. Yanıtsız kalmış tek soru, 80 yaşın üstündeki hastaların böyle bir tedaviden yarar görüp görmediği ve yarar görüyorlarsa bu kişilerde tedaviye başlama eşiğinin 160/90 mmHg’nın biraz üzerinde olması gerekip gerekmediğidir. Gelecekte bu konuya ilişkin daha fazla bilgi edinilecektir. Antihipertansif ilaç tedavisi, bu türden bir ilaç verilmediğinde inme geçirme riskiyle karşı karşıya olan 60-80 yaş arasındaki kişilerde özellikle etkilidir. Yaşlılar çoğunlukla inme geçirmekten korkar; ancak ilaç tedavisinin bunu büyük ölçüde önleyebildiği konusunda onlara güvence verilebilir ve bu da reçetelenen hapları içmeleri için mükemmel bir nedendir. KAN BASINCI KONTROL ALTINA ALINABİLİR Mİ?
Kan basıncını düşüren bütün ilaçlar hemen hemen aynı ölçüde etkilidir. Sistolik basıncı yaklaşık 10-15 mmHg, diyastolik basıncı da 6-8 mmHg düşürürler. Bu ilaçlara herkes farklı biçimde yanıt verir: örneğin, yaşlılar ve Afrika-Karayip kökenliler bazı ilaçlara diğerlerinden daha iyi yanıt verir.
Tuz alımını kısıtlama, kilo verme ve yalnızca makul miktarlarda Alkol alma şeklindeki tavsiyelere sıkı bir şekilde uyanlarda da kan basıncının tek bir antihipertansif ilaçla aynı düzeyde düşürülebileceği unutulmamalıdır. İlaç tedavisi görüyorsanız, bu sırada tuz tüketiminizi alzaltmanızın bazı ilaçların etkisini daha da artıracağını hatırlamalısınız; yani tuzu azaltmak için çaba harcamaya değer. Antihipertansif ilaç tedavisi gören kişilerin yaklaşık dörtte birinde, günde tek bir tablet kan basıncı kontrolü için yeterli olacaktır. Geriye kalanların çoğunda kan basıncı kontrolü için iki farklı ilaçla çift tedavi ve hastaların yaklaşık %25’inde üçlü tedavi (yani üç değişik ilaç) gerekecektir. Neyse ki, üç ilaca gereksiniminiz olsa bile bu, genellikle günde üç hap içmek anlamına gelir. Bunların hemen hepsi sabahları ya da akşamları birlikte içilebilir. Günde iki ya da üç kez alınması gereken eski ilaçların demode oldukları kabul edilmektedir. Bu iyi bir şey, çünkü bir günde değişik saatlarde almanız gereken ilaç sayısı ne kadar çok olursa, bunları unutma olasılığınız da o denli yüksek olur. Çok küçük bir azınlıkta kan basıncının kontrol altına alınması çok zordur; siz de bunlardan biriyseniz büyük olasılıkla bir uzmana sevkedilirsiniz. Kan basıncını kontrol altına almanın neredeyse imkânsız olduğu az sayıda insan vardır. Olasılıkla bu kişiler hastalık sürecinin geç evrelerine kadar antihipertansif tedavi görmeye başlamamıştır; bu da küçük arteriyollerdeki yapısal değişikliklerin fazlasıyla ilerlemesine ve ilaçların işe yaramamasına yol açmaktadır. Ancak bu durumda bile, kan basıncının düşürülmesi kalp krizlerini ve inmeleri azaltır. Hipertansiyon bulunan kişilerin çoğunda kan basıncında yalnızca hafif bir yükselme olduğu ve bunu kontrol altına almanın görece kolay olduğu, bu sınıfa giren bir insansanız doktor ve hemşirenizin sizi kolayca tedavi edebileceği vurgulanmalıdır.
UZUN SÜRELİ TEDAVİ
Çoğu kişide, kan basınçlarını düşürmek için kısa bir süre ilaç kullanmanın (kısa bir antibiyotik kürü yapar gibi) yeterli olacağı, sonra tansiyonu ve tedaviyi unutabilecekleri şeklinde yanlış bir düşünce vardır. Bu, son derece tehlikeli bir düşüncedir; haplarınızı içmekten vazgeçerseniz, kalp krizi ya da inme geçirme riskiniz çok artacaktır.
Birkaç istisna dışında, antihipertansif tedavinin ömür boyu sürmesi gerekir. Yaşınız ilerledikçe inme geçirme riskiniz artar, dolayısıyla tedavinin sağlayacağı yarar da aynı ölçüde büyüktür. İlaç kullanmayı kestiğinizde kan basıncınız düşük kalmaya devam ederse, gerçekten hipertansiyonunuz var mıydı, yoksa tedaviye başlama kararı siz stres altındayken yapılan ve sadece yabancı bir ortamda olduğunuz için yüksek bulunan tek bir kan basıncı ölçümüne dayanarak mı verildi sorusu sorulmalıdır. Aslında, gerçek hipertansiyon bulunan herhangi bir kişide antihipertansif ilaçları kesme şansı çok azdır. Ancak, sizdeki hipertansiyon zaten hafif düzeydeyse ve bunu kontrol altına almak için günde bir tabletten fazlasına gerek yoksa; düşük tuzlu bir beslenme, kilo verme, Alkol ü azaltma ve daha fazla egzersiz yapma gibi önlemleri uygulayarak, ilaç tedavisini kesmeniz mümkün olabilir. Bu durumda bile, bunu başaranların yaklaşık yarısı belli bir noktada tedaviye yeniden başlamak zorunda kalacaktır. Doktorunuz da tedaviyi bırakmanızı uygun bulursa, başlangıçta ayda bir, daha sonra üç ayda bir olmak üzere sizi düzenli olarak kontrol etmelidir. Sonuçta kan basıncınızın yeniden yükselmesi ve yeniden hap almak zorunda kalmanız büyük bir olasılıktır. Kan basıncını kontrol altına almak için iki değişik ilaç kullanmak zorunda olan herhangi birisinin tedaviyi tümüyle bırakabilme olasılığı son derece düşüktür. Ancak, başlangıçta kan basınçları zor kontrol edilebilen ve bu nedenle üç ya da dört ilaçla tedavi uygulanması gereken kişilerde, yıllar geçtikçe kan basıncı kontrolünün kolaylaşabileceğini ve daha az ilaçla tedavi edilebileceklerini gösteren kanıtlar mevcuttur. Antihipertansif ilaç verilen birçok insan gibi siz de ilaçlarınızı almaktan vaz geçmeyi düşünebilir ya da bunu doktorunuza gitmeden gerçekleştirmeye kalkışabilirsiniz. Kendinizi iyi hissetmeniz ve herhangi bir belirtinin yokluğu nedeniyle bu ilaçlara gerçekte ihtiyacınız olmadığı konusunda kendinizi kolayca ikna edebilirsiniz. Böyle yaparsanız, günün birinde kalp krizi ya da inme gibi bir hipertansiyon komplikasyonu geliştiği için hastanenizin acil servisine getirilebilirsiniz. Ya da sonuçta, kontrol altına alması son derece güç, çok yüksek kan basıncıyla yeniden doktorunuzun karşısına çıkarsınız ve üç, dört, hatta beş ilaç kullanmak zorunda kalabilirsiniz. Reçetelenen ilacı kullanmayı ve düzenli aralarla doktorunuza kontrole gitmeyi sürdürerek böyle durumlarla karşılaşmaktan kaçınabilirsiniz. UZUN SÜRELİ İZLEME
Hipertansiyonunuz doktorunuz tarafından değerlendirilip tedaviyle kontrol altına alındıktan sonra, kan basıncınızın yılda sadece dört kez kontrol edilmesi yeterli olabilir. Kan basıncınızın kontrol altında tutulduğundan emin olmak için bu kontrol muayenelerine gitmeniz çok önemlidir.
Zaman zaman kan basıncı ölçümü dışındaki testlere, örneğin böbrek işlevlerinin değerlendirilmesi için kan testlerine ya da bazen bir EKG’ye gerek olabilir. Yüksek kan kolesterol düzeyleri de yüksek kan basıncı gibi kalp hastalığı için önemli bir risk faktörü olduğundan serum kolesterol düzeyleriniz de izlenmelidir; kolesterol düşürücü tedavi de hayat kurtarır. ANTİHİPERTANSİF İLAÇLAR Artık çok sayıda tansiyon düşürücü ilaç mevcuttur. Bunun anlamı, doktorunuzun tedaviyi sizin kişisel gereksinimlerinize uyarlayabileceğidir. Kullanmakta olduğunuz ilaçların isimlerini, hangi yolla etkide bulunduklarını ve olası yan etkilerini bilmeniz önemlidir. İlaç geliştirmedeki ilerlemeler sonucunda yan etkileri en düşük düzeye indirmek ya da bunları tümüyle önlemek mümkün olabilmiştir.
Bu kitapçığın bir sonraki bölümünde günümüzde mevcut tansiyon ilaçlarına değinilecektir. Burada tanımlanan her ilaç sınıfı içinde genellikle birçok farklı ilaç bulunduğunu ve aralarında önemsiz bazı farklar olduğunu akılda tutmalısınız. Biraz kafa karıştırıcı olmakla birlikte, bütün ilaçların iki ismi vardır. Kutu üzerinde en belirgin isim, ticari isimdir (örneğin Zestril, Cozaar gibi); aynı ilacı birkaç ilaç şirketi birden ürettiğinde bu farklı olabilir. Küçük harflerle yazılmış olan isim, jenerik ya da kimyasal isimdir (örneğin amlodipin, lisinopril, losartan) ve ilacın hangi sınıfa girdiği konusunda bir ipucu verir. Bazen biraz daha uzun olabilse de, en iyisi jenerik ismin kullanılmasıdır.
Tiyazid sınıfı diüretikler
Bu ilaçlar kan damarlarını genişleterek kan basıncında düşme sağlar ve dolaşımdaki kan hacmini biraz yükselten idrardaki su ve tuzun böbreklerden atılmasına, dolayısıyla basıncın düşmesine yardım eder.
Bu ilaç grubu ilk kez 1950’lerde piyasaya sunulmuştur ve özellikle yaşlılarda hipertansiyon tedavisinin başlıca dayanağını oluşturmaktadır. İdrar üretimini biraz artırdıklarından, bu ilaçlara bazen “idrar söktürücü” de denmektedir. Ancak arteriyol adı verilen orta büyüklükteki kan damarlarını da genişletirler ve bu, kan basıncını nasıl düşürdüklerini açıklamaya yardımcı olur. İlk zamanlarda tiyazid sınıfı diüretikler çok yüksek dozlarda kullanılırdı. Ancak günümüzde, arzu edilen etkiyi elde etmek için mümkün olan en düşük dozu kullanmanın daha iyi olduğu anlaşılmıştır. Daha yüksek dozlar kan basıncını daha fazla düşürmez ama gut ya da diyabeti tetikleme gibi yan etki riskini artırır.
Yüksek dozda tiyazid sınıfı diüretikler kanda potasyumu düşürür ve kolesterol ya da lipit düzeylerini artırır; ancak artık makul ölçüde düşük dozları kullanıldığından bu tür sorunlar çok daha az görülmektedir. Cinsel açıdan aktif erkeklerde bu tip ilaçların yüksek dozlarının iktidarsızlıkla (empotans) ilişkili olduğu gösterilmiştir. Artık düşük dozlar kullanıldığından bu da çok az sorun olmakla birlikte, yine de cinsel açıdan aktif erkeklere bu ilaç verilmemektedir. Daha önce anlatılan rasgele yöntemli çeşitli çalışmalarda bildirilen kan basıncında düşmeye ilişkin yararlar, bu tip ilaçla elde edilmiştir. Yaşlı hastalarda ve Afrika-Karayip kökenlilerde çok işe yararlar ve neredeyse hiçbir önemli yan etkiye neden olmazlar. Kan biyokimyasında değişikliklere neden olabilirlerse de, düşük dozlar kullanılarak bunlar en düşük düzeye indirilebilir. Tiyazid sınıfı diüretiklerden bazılarının formülasyonuna, düşük serum potasyum düzeyleri gelişmesini önlemek için, az miktarda potasyum klorür eklenmiştir. Aslında tabletlerde yer alan potasyum miktarı o denli düşüktür ki, artık bu tip kombine preparatlar tavsiye edilmemektedir. Tiyazid sınıfı diüretiklerin düşük dozları potasyum düzeyinde önemli bir düşmeye neden olmaz, ancak böyle bir durum ortaya çıkarsa bunlar yerine değişik sınıftan bir ilaç verilmelidir. ABD’de Aralık 2002 tarihinde yayımlanan önemli bir uzun süreli sonlanım çalışmasında tiyazid sınıfı diüretiklerin, hipertansiyonun vasküler komplikasyonlarını önlemede en az diğer ilaç sınıfları kadar, hatta bazı durumlarda onlardan da iyi olduğu gösterilmiştir.
Beta blokerler
Bu ilaçlar, adrenalin adlı kimyasal maddeyle birlikte vücudu acil durumlara hazırlayan (“savaş ya da kaç” yanıtı) noradrenalinin etkilerini engelleyerek etki gösterir. Bu güçlü kimyasal maddeler bazı kan damarlarını genişletip bazılarını daraltarak, kalp gibi yaşamsal organlara kan akışını kontrol eder, kalbi hızlandırır, daha güçlü pompalamasını ve sonuçta kan basıncının yükseltmesini sağlar. Beta blokerler bütün bunların olmasını önler ve dolayısıyla kalbi yavaşlatır,
kasılmaların gücünü azaltır ve kan basıncını düşürür. Bu ilaçlar böbreklerden renin salgılanmasını engelleyerek ve yine kan damarlarını daraltan dolaşımdaki hormon anjiyotensin düzeylerini azaltarak etki gösterir. Ancak, akciğerlerde hava yollarını da daralttığından, astımınız varsa bu ilaçları kullanamazsınız. Ayrıca kalbin kasılma gücünü zayıflattıkları için, kalbinizin iyi pompalama yapamadığı, kontrol altına alınmamış kalp yetersizliği gibi durumlarda da bu ilaçlar uygun değildir. Beta blokerler 1960 yılında piyasaya sunulmuş ve eski ilaçların çoğundan daha kolay kullanıldıkları kabul edilmiştir. Tedavinin başlıca dayanaklarından biriyken, 1990’larda kullanımları azalmıştır. Bazıları bu ilaçları çok rahat kullanır ve hiçbir yan etki yaşamaz. Ancak, kalbinizin daha güçsüz ve daha yavaş pompalamasına neden olduklarından, uzun dönemde egzersiz yapma yeteneğiniz ve enerji düzeyiniz biraz azalabilir. Ayrıca, kalp debisini azalttıklarından ellerde ve ayaklarda soğukluğa da neden olabilirler. Propranolol gibi bazıları beyne de geçebilir ve canlı rüyalara ve uyku bozukluklarına yol açabilir. Bu ilaç sınıfından daha yeni ilaçlar, düşük dozlarda kullanıldığında bunlar daha az sorun yaratır. Afrika-Karayip kökenliyseniz, bu ilaçlar size iyi gelmeyebilir; bu nedenle değişik sınıftan bir ilaç verilebilir. Aynı durum yaşlı hastalar için de geçerlidir. 2002 yılında yayımlanan büyük boyutlu bir uluslararası çalışmada, atenolol adlı beta bloker losartan adlı anjiyotensin reseptör antagonistiyle karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada losartanın inme ve yeni ortaya çıkan diyabet vakalarını %25 oranında azalttığı bulunmuştur. Bu sonucun losartanın yararlı etkisini mi, yoksa atenololün olumsuz etkisini mi gösterdiği henüz bilinmemektedir. Ancak bu çalışmanın sonuçları, büyük olasılıkla beta bloker kullanımının daha da azalmasına neden olacaktır. Beta blokerler anjina pektoris (zorlayıcı bir hareketle ortaya çıkan göğüs ağrısı), stabil (durumu değişmeyen) kalp yetersizliği ve kalp krizi geçiren hastaların tedavisinde etkili ilaçlardır. Birçok doktor esas olarak beta blokerlerin, yukarıda sayılan belirti ya da hastalıkların da bulunduğu hipertansifler için uygun olduğuna inanmaya başlamıştır.
Kalsiyum kanal blokerleri (kalsiyum antagonistleri olarak da adlandırılır)
Bu ilaçlar arteriyol duvarı düz kaslarındaki kalsiyumun etkisini engelleyerek etki gösterir. Kısmen kalsiyumun yol açtığı düz kaslardaki kasılmanın bu damarları daralttığı ve bunun da hipertansiyon gelişmesine neden olduğu düşünülmektedir. Kalsiyumun etkisinin engellenmesi, kan damarlarını genişletir ve kan basıncının düşmesiyle sonuçlanır.
Sorun, bütün arteriyollerin genişlemesidir; beyindekilerin genişlemesi baş ağrısına, yüzdekilerin genişlemesi yüzde kızarmaya ve bacaklardakilerin genişlemesi da ayak bileklerinde şişmeye neden olabilir. Ancak yeni, etki süresi uzun formülasyonlar bu tip yan etkilere çok daha az yol açmaktadır. Nifedipin şimdi bu uzun etkili formülasyonla reçetelenmektedir; amlodipin ile lasidipin daha az soruna yol açmakla birlikte, yüksek dozları ayak bileğinde şişmeye neden olmaktadır. Bu, kalp yetersizliği sonucunda oluşmaz ve tehlikeli bir belirti değildir. Bazı kadınlar için bu etki, özellikle kabul edilemezdir. Verapamil adlı diğer bir kalsiyum kanal blokeri de kabızlığa neden olabilir ve ayrıca belirli kalp hastalıkları için tehlikelidir.
1995 yılı boyunca kalsiyum kanal blokerlerinin güvenli olup olmadığına ilişkin kaygılar dile getirilmiş olmakla birlikte, 1997 yılında gerçekleştirilen ve bu ilaçların kalp krizlerini ve inmeleri önlediğini ve diğer sorunlarda bir artışa yol açmadığını gösteren önemli bir çalışma bu kaygıları ortadan kaldırmıştır. Bu ilaçlar özellikle yaşlılarda ve Afrika-Karayip kökenlilerde etkilidir.
Anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri
Bu ilaçlar anjiyotensin II adlı hormonun, renin ve anjiyotensin I adlı öncülleri tarafından aktive edilmesini önleyerek etkide bulunur. Anjiyotensin II kan damarlarının daralmasına yol açtığından, ACE inhibitörleri damarları genişleterek kan basıncında düşme sağlar. Bu ilaç sınıfı, hipertansiyon tedavisinde önemli bir atılımı temsil etmektedir. Bunlar yalnızca kan basıncını düşürmekle kalmaz, şeker hastalığı ve hipertansiyon bulunan kişilerin böbreklerini de korur. Kısa bir süre önce bu ilaçların şeker hastalarında görme bozukluğuna neden olan retina hasarının ortaya çıkışını da geciktirdiği gösterilmiştir. Bu ilaçlar, kalp krizinden sonra iyileşen bazı hastalarda da kullanılmaktadır. ACE inhibitörleri oldukça güvenli olmakla birlikte, idrar söktürücü (diüretik) kullanıyorsanız, ACE inhibitörlerine başladığınızda ilk doz kan basıncında ani bir düşüşe neden olabileceğinden, doktorunuzun sizi yakından izlemesi gerekir. Yeni ACE inhibitörlerinde böyle bir eğilim daha az olmakla birlikte, bir ACE inhibitörüyle tedaviye başlamadan bir ya da birkaç gün önce diüretikleri kesmeniz tavsiye edilebilir. ACE inhibitörleri, kan basıncı yükselmiş olsun ya da olmasın, konjestif kalp yetersizliği tedavisinde çok etkilidir. Afrika-Karayip kökenli 1000 kişiden yaklaşık birinde ve beyaz ırkta 4000 kişiden birinde bu tip ilaçlara karşı dil ve dudakların şiştiği ve üst solunum yollarının daraldığı akut alerjik bir yanıt oluşmaktadır. Bu durum ender olarak gelişir, ancak ne olduğu her zaman anlaşılmaz. Bu ilaç sınıfının önem taşıyan diğer bir yan etkisi de, erkeklerin yaklaşık %10’unda ve kadınların da %20’sinde ortaya çıkan kuru tahriş öksürüğüdür. Bu Öksürük tehlikeli değildir ve sizi pek de rahatsız etmeyebilir. Ancak eşiniz öksürüğün onu geceleri uyutmadığından şikayet edebilir. ACE inhibitörleri, eski beta blokerlerin tersine beyne geçmediğinden zihinsel fonksiyonlar üzerinde olumsuz bir etkileri yoktur ve çoğu insan bu ilaçları gayet rahat kullanabilmektedir. Afrika-Karayip kökenlilere ve yaşlı hastalara tek başına verildiklerinde o kadar etkili olmazlar; bu kişilerin aynı zamanda tiyazid sınıfı bir diüretik ya da kalsiyum kanal blokeri de alması gerekebilir. Alfa blokerler
Bu ilaçlar, adrenalin adlı kimyasal maddenin damar duvarlarını oluşturan kaslar üzerindeki etkisini engelleyerek etki gösterir. Adrenalin kan damarlarının daralmasını sağlar ve kan basıncını yükseltir. Bu reseptörlerin etkisiz kılınması, damarların gevşemesine ve kan basıncının düşmesine yol açar. Bunun sonucunda, özellikle birdenbire ayağa kalktığınızda baş dönmesine yol açabilirler, ancak bunun dışında çok az yan etkileri vardır.
Eski alfa blokerler günde üç kez alınırdı ve baş dönmesi, sersemlik hissi ve ağız kuruluğuna yol açardı. Kısa süre önce günde bir kez alınabilen doksazosin ve terazosin adlı iki alfa bloker piyasaya sunulmuştur. Bunlar tümüyle güvenli olmakla birlikte, bazı kişilerde yine de baş dönmesine neden olabilirler. Alfa reseptör blokerleri kan basıncının yanı sıra vücudun diğer bölümleri üzerinde de etki göstermektedir. Özellikle mesaneyi gevşettikleri gösterilmiştir ve bu prostatı büyümüş, idrar yapmada zorluk çeken yaşlı erkeklerde yararlıdır. Tersine, kadınlarda stresli durumlarda idrar tutamamaya (inkontinans) neden olabilirlerse de, haplar kesildiğinde bu durum ortadan kalkar. 2000 yılında, büyük boyutlu bir Amerikan çalışmasında tiyazid sınıfı diüretik klortalidonun kalp yetersizliğini önlemede doksazosinden daha iyi olduğu gösterilmiştir. Bu çalışma hâlâ biraz tartışmalıdır ve bazı yetkililer varılan bu sonuçlara katılmamaktadır. Ancak genel görüş, alfa blokerlerinin daha ağır, dirençli hipertansiyon bulunan hastalarda diğer tedavilere ek olarak kullanılması gerektiği yolundadır. Merkezi etkili ilaçlar
Bu ilaçlar beynin kan basıncını düzenleyen bölümü üzerinde etkilidir. Eskiden birçok yaşam kurtarmalarına karşın, bu ilaç sınıfı artık nadiren kullanılmaktadır. Tümüyle güvenli oldukları halde, özellikle yüksek dozlarda kullanıldıklarında güçsüzlük, letarji (uyuşukluk) ve hatta depresyona neden olabilirler.
Farklı yollardan etki gösteren daha yeni ilaçların daha az yan etkisi vardır ve aynı ölçüde güvenlidir; bu nedenle metildopa artık sadece diğer ilaçların kan basıncını düşürmede etkisiz kalması durumunda kullanılmaktadır. Gebe kadınlarda tümüyle güvenli olduğu bilindiğinden hala kullanılmaktadır. Çok iyi nedenlerle, doktorlar gebe kadınlara ilaç yazarken ancak uzun yıllardan beri kullanılmakta olanları seçme eğilimindedir. Çünkü, dünya çapındaki deneyim, bu ilaçların gelişmekte olan bebek üzerinde hiç bir olumsuz etki yaratmayacakları konusunda güvenilir olduklarını göstermektedir. Metildopanın gebelik boyunca güvenle kullanılabileceğini gösteren güçlü kanıtlar vardır. Gebe olduğunuz sırada size bu ilaç verildiğinde, doğumdan sonra kan basıncınız tedavi görmenizi gerektirecek ölçüde yüksekse olasılıkla başka bir ilaç tipine geçmeniz gerekecektir. Kısa bir süre önce, merkezi etkili yeni bir ilaç olan moksonidin piyasaya sunulmuştur. Bu ilacın metildopaya göre daha az yan etkisi var gibi görünmektedir, ancak kalp krizi ya da inmeye karşı koruduğunu gösteren uzun süreli sonlanım çalışmaları yapılmamıştır. Bu nedenle moksonidinin, kan basınçları geleneksel ilaçlarla kontrol altına alınamayan hastalarda üçüncü ya da dördüncü ilaç olarak kullanılması eğilimi vardır. Şu anki bilgi düzeyimize göre, moksonidin gebelikte kullanılmamalıdır. Anjiyotensin reseptör antagonistleri
Bu ilaçlar ACE inhibitörlerine benzer şekilde, ancak anjiyotensin II’nin etkisini değil, anjiyotensin II reseptörlerini engelleyerek etki gösterir. Bu nedenle, kan basıncı üzerinde daha özel bir etkileri vardır ve Öksürük gibi rahatsızlık verici yan etkileri yoktur.
Bu yeni ilaç sınıfı 1995 yılında piyasaya sunulmuş ve bütün diğer ilaç sınıflarına göre daha az yan etkisi var gibi göründüğünden, hızla popüler olmuştur. Kan basıncını etkili bir şekilde düşürürler ve oldukça güvenli oldukları gösterilmiştir. Artık bu ilaçların hipertansiyon açısından yüksek risk taşıyanlarda ve böbrek hasarı kanıtı bulunan şeker hastalarında kullanımına ilişkin uzun süreli sonlanım çalışmaları da vardır. Bu çalışmalarda, anjiyotensin reseptör blokerlerinin şeker hastalarında böbrek hasarının ilerlemesini geciktirmede etkili oldukları gösterilmiştir. Bu açıdan ACE inhibitörlerinden daha üstün olup olmadıkları belirsizdir. Bu yarar, kan basıncı normal ya da yükselmiş diyabetli hastalarda görülmüştür, ancak çalışmalarda yer alan bütün hastaların böbrek sorunu vardır.
2002 yılında losartanı atenolol adlı beta blokerle karşılaştıran bir çalışma yayımlanmıştır. Losartan, yeni ortaya çıkan diyabette ve inmede %25 oranında azalmayla ilişkili bulunmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi, bunun losartanın yararlı etkisine mi, yoksa atenololün olumsuz etkisine mi bağlı olduğu bilinmemektedir. Kombinasyon tedavileri Hipertansiyonlu hastaların yarıdan fazlası hipertansiyonunu kontrol altına almak için birden çok ilaç kullanmak zorundadır; ancak bu hastaların çoğu zaman günde en çok dört, bazen daha az tablet alması anlamına gelir.
Belli ilaç kombinasyonları diğerlerinden daha etkilidir. Birçok istisnası olmakla birlikte, genel olarak beta blokerlerin ve ACE inhibitörlerinin tiyazid sınıfı diüretiklerle ya da kalsiyum kanal blokerleriyle birlikte verilmesi en iyisidir. Bir beta blokeri ACE inhibitörüyle ya da tiyazid sınıfı bir diüretiği kalsiyum kanal blokeriyle birlikte kullanmak sıklıkla bir şey kazandırmaz. Kan basıncının kontrol altına alınması için üç ilaç alması gereken az sayıdaki kişiden biriyseniz, o zaman olasılıkla önemli bir ilaç etkileşimi yoktur. Tek bir ilacın yüksek dozlarını kullanmaktansa, iki ya da daha çok tansiyon ilacının düşük dozlarını kullanmanın daha iyi olduğu düşünülmektedir. Bütün ilaçlar birlikte ve günde bir kez alınabilir, dolayısıyla dört ilaç tedavisinde bile sadece dört hapın birlikte alınması gerekir. Kombinasyon tedavisine gereksinimi olan hastalara yardımcı olmak için, birlikte iyi iş gören iki farklı ilacı içeren birkaç kan basıncı düşürücü ilaç (örneğin Tenoret 50, Zestoretic ve Cozaar-Comp) geliştirilmiştir.
AFRİKA-KARAYİP VE ASYA KÖKENLİ HASTALAR Afrika-Karayip kökenliler
Afrika-Karayip kökenliler arasında hipertansiyon çok sık görülür ve ABD’de beyaz ırktan olanlara ve İspanyol kökenlilere göre iki kat daha yaygındır. İngiltere’de ve Afrika’nın kentlerinde de durum aynıdır. Tam tersine, Afrika’nın kırsal kesimlerinde hipertansiyon görece nadirdir.
İngiltere ve ABD’deki Afrika kökenli topluluklarda hipertansiyonun daha yaygın olmasının tuz tüketimiyle ilişkili olduğunu gösteren oldukça güçlü kanıtlar vardır. Afrika’da kentleşmenin artmasıyla tuz kullanımı da birden artmakta, buna paralel olarak potasyum alımı azalmakta ve bunlar da insanların kan basıncındaki artışa katkıda bulunmaktadır. İngiltere ve ABD’de Afrika-Karayip kökenli kişilerin diğerlerinden daha fazla tuz tükettiklerini gösteren inandırıcı bir kanıt yoktur, ancak ABD’deki topluluk daha az meyve ve sebze tükettiği için potasyumdan fakir bir beslenmeleri vardır. Öte yandan, Afrika-Karayip kökenlilerin belli bir tuz yüküne karşı, diğer etnik gruplardan daha duyarlı olabileceği düşünülmektedir. Olasılıkla tuza duyarlılıkları daha fazla olduğundan, hipertansiyonlu Afrika-Karayip kökenli kişilerde kandaki renin ve anjiyotensin II hormon düzeylerinin daha düşük olduğu gösterilmiştir. Bu önemlidir, çünkü daha önce gördüğümüz üzere, kan basıncını düşüren ilaçlardan bazıları bunu, bu özel hormonların etki göstermesini engelleyerek gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla, renin ve anjiyotensin düzeyleri zaten düşük olanlarda bu ilaçların daha az etkili olması şaşırtıcı değildir. O halde, Afrika-Karayip kökenliyseniz beta blokerler, ACE inhibitörleri ve büyük olasılıkla anjiyotensin reseptör antagonistleri sizin için çok yayararlı olmayabilir; tiyazid diüretikleri, kalsiyum kanal blokerleri ve olasılıkla merkezi etkili ilaçlar gibi farklı bir yolla etkide bulunanlar daha etkili alternatifler olabilir. Başka bir önemli faktör de, İngiltere’de Afrika-Karayip kökenlilerde şeker hastalığının beyaz ırktan üç kat daha sık görülmesidir; şeker hastalığı ve hipertansiyon ise sıklıkla birlikte gelişir. Sizde bunların ikisi de varsa, kardiyovasküler hastalık gelişme riski daha yüksektir. Bunun anlamı, kan basıncınızda hafif bir yükselme olsa bile doktorunuzun antihipertansif ilaç kullanmaya başlamanızı isteyebileceğidir. Aslında bugünkü görüş, etnik kökeni ne olursa olsun diyabet ve hipertansiyon bulunan bütün hastalara kan basınçlarının sürekli olarak 140/90 mmHg’nın üzerinde olması halinde bu tip bir tedavinin uygulanması gerektiği yolundadır. İngiltere’de ve daha az da ABD’de, koroner kalp hastalığı (yani kalp krizleri ve anjina) Afrika-Karayip kökenli kişilerde görece seyrektir. Öte yandan inme ve böbrek yetersizliği daha sıktır. Bu etnik farklılıkların nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte pratik açıdan bakıldığında, Afrika-Karayip kökenliyseniz tuz tüketiminizi kısıtlamanın, kan basıncınızı düzenli olarak ölçtürmenin ve kan basıncınız sürekli olarak yüksekse ilaç tedavisine başlamanın (ve sürdürmenin) önemini kavramalısınız. Ancak bir de iyi haberimiz var. Afrika-Karayip kökenli hipertansif hastaların Avrupa kökenlilere göre düşük tuzlu beslenmeden daha fazla yarar gördüğü yönünde kanıtlar bulunmaktadır.
Asyalılar
İngiltere’de yaşayan Güney Asya kökenlilerde hipertansiyon gelişmesine yatkınlık, beyaz ırktan komşularından daha fazladır. Bunun, fazla kilolu olma eğiliminin ve şeker hastalığı gelişme sıklığının daha fazla olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. İngiltere’de yaşayan Asyalı topluluklarda koroner kalp hastalığı (anjina ve kalp krizi) oranları da çok yüksektir ve bu, kısmen bazı kişilerin çok miktarda yağlı yiyecekler tüketmesine bağlı olabilir.
Afrika-Karayip kökenlilerde olduğu gibi, etnik farklılığın nedeni tümüyle bilinmemektedir.
Afrika-Karayip kökenlilerde olduğu gibi, etnik farklılığın nedeni tümüyle bilinmemektedir. Güncel kanıtlar temelinde, Asya kökenli kişilerin çeşitli antihipertansif ilaçlara beyaz ırktan hastalardan daha farklı yanıt verdikleri yönünde bir görünüm yoktur.
DİĞER ETNİK GRUPLAR
Halen, İngiltere’deki diğer etnik gruplarda hipertansiyon ve bununla ilişkili riskler konusunda çok az şey bilinmektedir. Çin kökenli bazı kişiler büyük miktarda tuz tüketmektedir ve bu da Çin ve Japonya’daki yüksek inme sıklığını açıklayabilir. İngiltere’de bu konuya ilişkin hemen hiç bilgi yoktur. Şunu belirtmeliyiz ki, etnik kökeniniz ne olursa olsun, daha önce tuzu azaltma konusunda verilen tavsiyeleri izlemeye değer. Doğuya ait bitkiler ya da baharatların zararlı olduğuna ilişkin bir kanıt bulunmamakla birlikte, Çin’den ithal edilen Doğu’nun bitkisel ilaçları konusunda dikkatli olmalısınız. Bazıları çok toksiktir ve içeriklerinin kalite kontrolü yapılmamaktadır.
Yaşam tarzına ilişkin tavsiye herkes için aynıdır: yağdan ve tuzdan zengin bir beslenme kalp-damar sağlığınız için kötü, az yağlı ve az tuzlu, çok meyve ve sebze içeren bir beslenme ise yararlıdır ve genel olarak hastalıklardan, özel olarak da kardiyovasküler hastalıklardan korunmanıza yardım eder. Etnik kökeniniz ne olursa olsun, aşırı miktarda Alkol tüketmekten de kaçınmalı ve daha fazla egzersiz yapmaya gayret etmelisiniz.
Bu yazı 8444 kere okundu.
|
Ne tür rahatsızlıklarınız var?
Bu anketin sonuçları anket tamamlandıktan sonra yayınlanacaktır.
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ana sayfam yap | sık kullanılanlara ekle | iletişim | kullanım şartları | site haritası | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bu sitede yer alan bilgi, belge ve resimler yazılı, görsel veya daha başka bir yöntemle çoğaltılamaz, tamamen ya da alıntı yapılarak kullanılamaz. |