İşitme kaybının tedavi edilebilmesi için, önce saptanması ve iletim tipi, duyusal-sinirsel ya da karma tipte işitme kaybı gruplarından birine dahil edilmesi gerekir. Temel test saf ton odyometrisidir.
İlgili Sayfalar
İşitme kaybının değerlendirilmesi
İşitme kaybının tedavi edilebilmesi için, önce saptanması ve iletim tipi,
duyusal-sinirsel ya da karma tipte işitme kaybı gruplarından birine dahil
edilmesi gerekir. Temel test saf ton odyometrisidir (eşik odyometrisi). Sık
yapılan diğer bazı testleri de tanımlayacağız; ancak işitme testleri bu kitabın
kapsamını aşacak kadar geniş bir bilim alanıdır.
SAF TON ODYOMETRİSİ
Bu testte, kişinin normal frekans aralığındaki bir dizi notada ancak
işitebildiği en hafif ses düzeyinin saptanması amaçlanır. Bu düzeye "işitme
eşiği" denir ve belirli herhangi bir frekanstaki saptanabilen en düşük ses
şiddetini temsil eder. Test genellikle 250 Hz ile 8000 Hz arasında beş oktavlık
bir yayılım aralığını kapsar. Oktav belli bir frekansın iki katına, yanı 250
Hz'den 500 Hz'e, 500 Hz'den 1000 Hz'e ve 1000 Hz'den 2000 Hz'e çıkılmasıdır. Her
oktavın belli bir frekansın iki katı olmasına karşın, beyin oktavları eşit
basamaklar olarak işitir.
İŞİTME KAYBININ SINIFLANDIRILMASI |
Kişinin ancak saptayabileceği en hafif ses |
İşitmenin sınıflandırılması |
20 dB ya da
daha hafif |
Normal işitme |
25 dB ya da
daha güçlü |
Hafif işitme kaybı |
45 dB ya da
daha güçlü |
Orta düzeyde işitme kaybı |
65 dB ya da
daha güçlü |
İleri derecede işitme kaybı |
85 dB ya da
daha güçlü |
Tam işitme kaybı |
|

Kulak yolu ve kulak zarının dış yüzeyi otoskopla incelenebilir.
Test belli bir frekanstan, genellikle de 1000 Hz'den başlatılır. Test yapılan
kişiye bir odyometreye bağlı standart kulaklıklar takılır. Ses sırayla
kulaklardan birine yöneltilir ve birkaç saniye boyunca ortalama şiddette,
örneğin 60 dB düzeyinde dinlettirilir. Yüzü testi uygulayan kişiye dönük
olmaması gereken kişi notayı işitince bir düğmeye basar ve sesi işittiği sürece
düğmeyi basılı tutar, böylece testi uygulayan kişi yanıtın pozitif olduğunu
anlar. Bunun üzerine 10'ar dB'lik basamaklarla sesin şiddeti düşürülür ve kişi
sesi artık işitmez oluncaya kadar bu süreç devam ettirilir. Ardından uygulayıcı,
yeniden fark edilene kadar sesi 5 dB'lik adımlar halinde artırır ve "yükselme"
sırasında beş denemeden üçünde ses fark edilene kadar 5'er dB artırıp, 10'ar dB
düşürür. Bunun üzerine odyografi çizelgesine desibel düzeyi girilir ve aynı test
daha alçak ve daha yüksek diğer frekanslarda da yinelenir; rutin testlerde
genellikle 250, 500,1000, 2000, 4000 ve 8000 Hz frekansları incelenir. Kişi
hasar tazminatı talep ediyorsa ya da anormallik varsa 3000 ve 6000 Hz, hatta
diğer frekanslar da test edilir.
On sekiz yaşındaki sağlıklı bir kişide işitmede ortalama alt sınır 0 dB olsa da,
testlerde normalin üst sınırı 20 dB olarak kabul edilir. İşitme eşiği alt
sınırının 20 dB'in üzerinde (30, 40, 50 dB ya da üstü) olması işitme düzeyinin
(İD) azaldığı anlamına gelir.
KEMİK İLETİMİ TESTİ
Kulaklıkla yapılan testlerde "hava iletimi" düzeyleri belirlenir ve dış kulak
yolundan beynin işitmeyi algılayan bölgelerine kadar sistemin bütünü test
edilir. Bu testle iletim tipi, duyusal-sinirsel ve karma işitme kayıplarını
birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Bu ayrımı yapabilmek için iç kulağın
test edilmesi, bunun için de "kemik iletiminin" değerlendirilmesi gerekir. Bu
testte aynı odyometreye bağlı bir vibratör kafatasına, genellikle de mastoid
çıkıntının üzerine sıkıca bastırılır. Aletteki titreşimler kafatasına geçer ve
dış kulak yolu ve orta kulağı atlayarak doğrudan iç kulağa ulaşır, Ileri
derecede iletim tipi sağırlığı olması gereken Beethoven, başını bir çubukla
piyanosuna dayayarak bu yolla işitebiliyordu.

Saf ton odyometrisinde hangi şiddetteki sesi işitebildiğiniz ölçülür. Ses bir
kulağa yöneltilir ve kişi artık işitmez oluncaya kadar yavaş yavaş azaltılır.
Sonra ses adım adım yeniden artırılıp düşürülerek işitme eşiği doğrulanır.
Vibratör kullanılarak saf ton odyometrisindeki test sürecinin aynısı tekrarlanır
ve koklea, işitme siniri ve işitme korteksi düzeyine kadar beyin sapı
yollarındaki işitme düzeyini temsil eden kemik iletimi eşikleri elde edilir.
Yine, normal kemik iletimi eşikleri 20 dB düzeyinden iyi (yani düşük) ve
ortalama normal düzey 0 dB olarak kabul edilir.
Hava iletiminde işitme düzeyi kötüyse, ancak kemik iletimi normalse, "hava-kemik
farkı" olduğu söylenir ve iletim tipi işitme kaybı olduğu kabul edilir. Hem
kemik iletimi, hem de hava iletimi benzer ölçüde bozuksa ve önemli boyutlarda
hava-kemik farkı yoksa işitme kaybı duyusal-sinirseldir. Hem hava iletimi, hem
de kemik iletimi yetersizse ve hava-kemik farkı önemli boyutlardaysa - 15 dB ya
da daha fazla - karma işitme kaybı vardır.

işitme kaybının duyusal-sinirsel tipte mi, yoksa iletim tipinde mi olduğunu
ayırt edebilmek için "kemik iletimiyle" iç kulağın test edilmesi gerekir. Bu
kural, başınıza bir diyapazon yerleştirilerek gösterilebilir. Titreşimler
kafatasına geçer ve doğrudan iç kulağa iletilir.
SAF TON ODYOMETRİSİ |
Saf ton odyometrisi işitsel yolun işlevini ne ölçüde yerine
getirdi¤i konusunda bilgi verir. Bu testle kişinin, normal frekans
aralığındaki bir dizi notada ancak işitebildiği en hafif ses düzeyi
belirlenir. Bu düzeye “işitme eşiği” adı verilir. Aşağıdaki
çizelgelerde dört ayrı işitme durumunda beklenen sonuçlar görülüyor.
Sağlıklı “normal” bir kulağı temsil eden çizelge.
Tipik bir gürültüye bağlı işitme kaybı çizelgesi

Tipik bir gürültüye bağlı işitme kaybı çizelgesi
Kulaklıkla
uygulanan test "hava iletimi" düzeyini verir. "Kemik iletimi"
düzeyleri ise aynı odyometreye bağlı küçük bir vibratörün
kafatasına, genellikle de mas-toid çıkıntıya sıkıca bastırılması
yoluyla saptanır. Bu gereçteki titreşimler kafatasına geçer ve dış
kulak yolu ile orta kulağı atlayarak doğrudan iç kulağa ulaşır.
Kulak zarının delik olması durumunda beklenen sonuçlar. 
İç kulakta bazı değişikliklerin de olduğu otoskleroz durumunda bu
gibi sonuçlar elde edilebilir.

|
Saf ton odyometrisi testinin pratik bazı güçlükleri vardır ve testin büyük bir
özenle uygulanmaması durumunda yorumlanması mümkün olmaz. En yaygın sorun
vibratörün başın bir tarafına uygulandığı kemik iletimi testinde görülür. Ses
bütün kafatasını titreştirir ve kafatasından her iki iç kulağa ulaşan ses
enerjisinde yalnızca 5 dB azalma olur. Dolayısıyla, yalnızca bir kulak test
ediliyorsa ve o taraftaki iç kulakta hasar varsa, sağlam öteki kulak sesi alacak
ve ses "duyulacaktır". Bu da test uygulanan kulaktaki işitme düzeyi konusunda
yanlış bir izlenim doğmasına neden olacak ve tanıda ciddi hatalara yol
açabilecektir. Bu tür bir hatadan kaçınmak için, test edilmeyen kulağa beyaz
gürültü biçiminde maskeleyici bir sesin (susturucu ses) uygulanması gerekir.
Bir başka sorun da, kulaklardan birinde önemli boyutta iletim tipi kayıp
bulunmasına karşın kemik iletiminin iyi, yani duyusal-sinirsel yedeğin yeterli
olması, öteki kulakta ise ciddi duyusal-sinirsel işitme kaybı bulunması
durumunda yaşanır. Bu durumda test edilmeyen ve iletim tipi işitme kaybı bulunan
kulağa verilen maskeleyici ses, her iki kulaktaki gerçek kemik iletimi
düzeylerinin değerlendirilmesi için yeterli olmayabilir.
İşitme kaybının duyusal-sinirsel olduğuna karar verildikten sonra, sorunun
nerede olduğunu saptamaya olanak veren birkaç teknik vardır.
İŞİTSEL UYANDIRILMIŞ POTANSİYEL TESTİ
Koklea gelen bir sesi saptayınca, bunu elektrik sinyaline dönüştürür ve sinirler
bu sinyali beyinde sesin algılanmasından sorumlu bölgeye iletir. Bu elektriksel
yolculuk yaklaşık olarak saniyenin beşte birinde gerçekleşir. Saçlı deriye ve
mastoid bölgesine duyarlı elektrotlar yerleştirerek bu yol üzerindeki çeşitli
basamakları saptamak mümkündür. Bu testte, koklea sesi saptadığı anda bir sinyal
alınır, dolayısıyla kişinin aktif katılımı gerekli değildir.
Ancak işitsel sinyaller son derece hafiftir ve beynin, sinirlerin ve kasların
genel elektriksel aktivitesi içinde kaybolur. Bu sorunun üstesinden gelmek için
kulağa kısa bir "çıt" sesi gönderip, bunun ardından kısa bir süre için (örneğin
10 milisaniye boyunca) elektrotlarla saptanan elektriksel aktiviteyi bilgisayara
kaydedebiliriz. Bu zaman aralığı bilgisayar tarafından daha da küçük zaman
aralıklarına ya da "kutucuklara" bölünebilir.
Sinyal bilgisayara ulaşınca azar azar ardışık "kutucuklara" dağıtılır. Her
noktadaki elektrik sinyali ya pozitif ya da negatiftir ve belli bir voltajı
vardır, dolayısıyla kutucukta eksi ya da artı değer oluşur. Bir sonraki çıt
sesinden önce bilgisayar ilk kutucuğa döner ve işlem yeniden başlar. Bu kesin
zaman aralıklarında işlem art arda tekrarlanır.
Beyin, sinirler ve kasların zemin aktivitesi az çok rasgele bir aktivitedir, bu
yüzden belli bir süre sonra bu yapılardan gelerek her kutucuğa dağıtılan belli
bir voltaj aralığındaki pozitiflerin ve negatiflerin sayısı aşağı yukarı
eşitlenecektir. Sinyalin bu rasgele öğeleri bir araya geldiğinde birbirlerini az
çok yok eder.
Bu durumda, herhangi bir toplanma noktasında her zaman pozitif ya da her zaman
negatif olan ve bu değerlerin kesin zaman aralıklarındaki ardışık örneklerle
toplanması nedeniyle, işitsel sinyal bozulmadan kalır. Bu işlemin tümüne işitsel
uyandırılmış potansiyel testi adı verilir. Günümüzde bilgisayar programlarının
çoğu sinyal-gürültü etkisini analiz edebiliyor ve gereksiz gürültü sinyallerini
iptal ederek en kısa sürede en iyi sonucun alınmasını sağlayabiliyor. Veri
toplanan zaman aralığına bağlı olarak, işitsel sistemin farklı bölümleri
değerlendirilebiliyor.
Elektrokokleografi, beyin sapı, orta latans (yanıtsızlık) ya da kortikal işitsel
uyandırılmış potansiyellerin her biri işitsel yolların farklı bölümlerine
ilişkin farklı bilgiler verir. Bu ölçüm tekniğinin en önemli özelliği, test
yapılan kişinin işbirliği yapmasını gerektirmemesidir. Dolayısıyla, saf ton
odyometrisi ve kişinin yanıt vermesini gerektiren bütün diğer testler "öznel
odyometri" olarak adlandırılırken, bu test grubuna "nesnel odyometri" deniliyor.
Beyin sapı ve korteks işitsel uyandırılmış potansiyelleriyle kişinin yardımı
olmaksızın yanıt elde edilebileceği gibi, bunlar kullanılarak bir kişinin yanıt
vermesini gerektirmeyen saf ton odyometrisi benzeri ölçüm koşulları da
yaratılabiliyor.
Bu da, yukarıda anlatılan saf ton odyometrisindekine benzer bir yaklaşımla
gerçekleştiriliyor. Teste şiddetli bir çıt sesi ya da daha iyisi, genellikle
kullanılan 1000, 2000 ya da 3000 Hz'lik bir kısa süreli saf tonla (yani tek
frekanslı bir ses) başlanarak yanıt alınır. Daha sonra sesin şiddeti çıt sesi ya
da kullanılan tona alınan elektriksel yanıt kaybolana kadar adım adım azaltılır.
Yanıtın kaybolduğu noktanın gerçek işitme düzeyine (işitme eşiği) yakın olduğu
kabul edilir.

Kokleanın sesi saptanmasından sonra oluşturulan elektrik
sinyallerinin sesin algılanmasından sorumlu beyin bölgesine ulaşmasını izlemek
mümkündür. Bu işleme işitsel uyandırılmış potansiyel testi adı verilir.
Bu teknik şu ya da bu nedenle alışılmış saf ton odyometrisinde güvenilir
sonuçlar elde edilemeyen kişilere test uygulanmasında çok yararlıdır. İşitme
kaybını bir kastı olmaksızın abartabilecek hasar tazminatı talebi olan kişiler,
işitme kaybı varmış gibi görünerek belli bir suçtan kurtulmaya çalışanlar ve
kendini sağırlık şeklinde gösteren psikolojik sorunları olanlar bunlar arasında
sayılabilir. Yanıt veremeyen büyük bir grubu da bebekler ve küçük çocuklar
oluşturur ve işitme sorunu olup olmadığını, varsa sorunun derecesini bilmek asıl
bu grupta vazgeçilmez önem taşır.
DİKKAT DAĞITMA TESTİ
Oturabilen ve başını dik tutabilen bebeklerde alışılmış işitme testlerinde
"dikkat dağıtma teknikleri" kullanılır. Çocuk annesinin ya da babasının
kucağında, yüzü, dikkatini çekmeye çalışan test ekibinden bir kişiye dönük
olarak oturur. Ekipteki ikinci kişi ses çıkaran bir gereçle çocuğun arkasında
sağda ya da solda durur. Günümüzde, değişik frekanslarda saf tonlar üreten
ölçülü aletler yaygın bir biçimde kullanılıyor. Kulağından yaklaşık 1 metre
uzakta ve aynı hizada bir ses çıkartıldığında, çocuk sesi fark ederse durur ve
gözlerini, hatta belki de başını bir tarafa döndürür. Bu olumlu bir yanıt olarak
kabul edilir. Bunun gerçekleşmemesi olumsuz yanıt sayılır, ancak karşısındaki
kişiyle çok ilgilenmesi, yorgunluk ve diğer birçok etmen işe karışabileceği için
aslında bu testle çocuğun işitme sorunu olduğu kanıtlanamaz.
Fincandaki kaşık, çıngırak ya da öten oyuncaklar gibi başka sesler de
kullanılabilir ve çocuk bunlara iyi yanıt verir. Ancak bu test gereçleriyle bir
yayılım aralığındaki bütün frekanslar üretilir ve alçak tonlarda biraz
işitebilen sağır bir çocuk, genellikle sesin alçak tonlarına yanıt verebilir, bu
yüzden de rahatlatıcı ancak yanlış bir test sonucu alınabilir. Güvenilir
sonuçlar elde etmek için iyi bir ekip çalışması da önemlidir. Çocuk bu gibi
testlere sürekli olarak yanıt vermiyorsa, çoğu zaman
beyin sapı işitsel uyandırılmış potansiyel test türlerinden biriyle daha ileri
değerlendirmeler yapılmalıdır. Çocuklarda bu değerlendirmenin genel anestezi
altında ya da sakinleştirici uygulanarak yapılması gerekir.

Dikkat dağıtma testleri oturabilen ve başlarını dik tutabilen küçük
bebeklerde işitmenin basitçe test edilmesi için uygundur. Bir kişi çocuğun
dikkatini çeker.
ikinci bir kişi elinde ses çıkaran bir gereçle çocuğun arkasında durur. Çocuğun
sese tepkisi gözlemlenir.
Dikkat dağıtma testinin farklı uygulamaları da vardır. Örneğin görsel pekiştirme
odyometrisinde doğru yanıt karartılmış bir kutudaki yumuşak bir oyuncağın bir an
için aydınlatılması yoluyla "ödüllendirilir". Yaklaşık iki buçuk yaşından sonra
beceri testleri uygulamaya konulabilir. Bu testlerde çocuk bir ses duyunca
kutuya bir oyuncak atmak gibi bir eylem gerçekleştirir ve genellikle doğru yanıt
verince ödüllendirilir.
OTOAKUSTİK EMİSYON TESTİ
Yeni doğan bebeklerde dikkat dağıtma testleri kullanılamaz ve rutin işitsel
uyandırılmış potansiyel testi de zaman aldığı, uygulayıcıların çok deneyimli,
çocuğun da sakin, uykuda ya da anestezi altında olmasını gerektirdiği için orta
derecede ya da daha ileri derecede işitme kayıplarının saptanmasında bir tarama
işlemi olarak uygun değildir.
Rokleanın nasıl çalıştığını anlatan bölümden, dış tüylü hücrelerin ilerleyen
dalganın tepesi buraya ulaşınca nasıl aktif hale geldiğini belki
anımsayacaksınız. Dış tüylü hücreler kısalarak ya da uzayarak mekanik bir yanıt
verir, bu da ses dalgasının bir şekilde mekanik olarak güçlenmesini sağlar. Buna
bağlı olarak iç tüylü hücrelerin tüyleri eğilir ve koklea siniri uyarılır.
Kokleadaki amplifikatörün gerçek mekanizması ne olursa olsun, bu işlem yüzde yüz
etkili değildir ve dış tüylü hücreler tarafından yaratılan mekanik enerjinin bir
bölümü kokleada geriye doğru ilerleyerek üzenginin taban parçasını içten iter.
Bu hareket kemik zincirden kulak zarına, oradan da kulak yoluna geri döner.
1970'lerde David Kemp (halen Londra Koleji Üniversitesi'nde İşitsel Biyofizik
Profesörü'dür) kokleada bu tür "yankılar" olabileceğini tahmin etti ve
bilgisayarlı ortalama hesap teknikleri kullanarak sonunda dış kulak yolunda
bunları saptamayı başardı. Ancak bu sinyaller elektriksel sinyaller değildir,
kokleaya giden seslere yanıt olarak kokleadan geri gelen ses dalgalarıdır.
Normal kulakta bunlar içeri giden seslere benzer, bu nedenle de "koklea yankısı"
terimi kullanılır.
Sonunda bu koklea yankılarına daha tanımlayıcı bir terim olan otoakustik
emisyonlar adı verildi. Otoakustik emisyonların olması için, dış tüylü hücreleri
sağlam, sağlıklı bir koklea ve normal bir orta kulak bulunması gerekir. Genel
olarak bir otoakustik emisyon yanıtının saptanabilmesi için işitme eşiğinin en
az 30 dB olması gerekir. Dolayısıyla, yanıt varsa işitme normaldir. Bu hızlı bir
testtir, tekrarlanabilir, kişiye herhangi bir girişim yapılmasını ve deneyimli
teknisyen ya da uzmanların varlığını gerektirmez, en önemlisi de artık bu
aletler pahalı değildir. Testte küçük bir sondayla dış kulak yoluna hafif bir
ses verilir. Henüz bir saniye bile geçmeden sonda kokleadan geri dönen "yankıyı"
yakalar. İşiten bütün insanlarda bu yankı vardır ve bilgisayarla ölçülebilir.
Yankı yoksa, çocuğun işitme mekanizmasında bir bozukluk olabilir ve daha ileri
testlerin yapılması gerekecektir.
Birçok ülkede yasa gereği tüm yenidoğan bebeklere hastanede test uygulanıyor ve
bu testte başarısız sonuç alınırsa daha ileri tarama ve değerlendirmeler
yapılıyor. Uygulanacak tedavilerden çocuğun yararlanamayacağı kadar geç
kalmaktansa, sorunu erken fark etmek ve elden geldiğince çabuk müdahale etmek
daha akıllıcadır.

Yenidoğan bebeklerde dikkat dağıtma testleri kullanılamaz.
Otoakustik emisyon testinde "koklea yankılarının" saptanması orta kulağın ve iç
kulağın sağlam olduğunu gösterir. Herhangi bir girişimi gerektirmeyen bu hızlı
ve basit test bebeklere çok uygundur.
İngiltere'de bütün bebeklere işitme taraması uygulanması sonunda kabul edildi.
Bununla birlikte, Amerika'da yürütülen çalışmalarda bu tekniğin etkili, yararlı
ve ekonomik olduğu gösterilmesine karşın, tarama programının uygulamaya
konulmasına olanak veren fon kaynakları henüz sağlanmadı. Türkiye'de bütün
hastanelerde yenidoğan bebeklerde işitme, kulağının hizasında el çırparak buna
verdikleri tepkiyle ölçülür. Ancak tepki olmaması durumunda daha ileri
incelemeler yapılır.
TİMPANOMETRİ (İMPEDANS ODYOMETRİSİ)
İşitme düzeyini ölçebilmenin yanında, çoğu zaman orta kulağın durumunu bilmek de
yararlıdır. Bu amaçla kullanılabilecek timpanometride kulak zarının ses
yakalamada başarılı olsa da, mükemmel olmamasına dayanılır. Dış kulak yoluna
verilen seslerin bir bölümü yakalanır, bir bölümü de kulak zarı tarafından
yansıtılır ve yansıyan sesler bir mikrofonla saptanabilir. Dış kulak yoluna
küçük bir hoparlör, küçük bir mikrofon ve hava basınçlı bir pompaya bağlı ince
bir tüp içeren hava geçirmeyen bir sonda konulduğunda, orta kulağın bazı ses
iletim özellikleri ölçülebilir.
Kulak yolunda basıncın artırılıp düşürülmesi kulak zarını biraz gererek daha
verimsiz çalışmasına ve sesin daha büyük bir bölümünün yansımasına yol açar.
Daha teknik terimlerle ifade edersek impedans artar. Gerilen kulak zarından
yansıyan sesler artınca bu değişiklik mikrofonla saptanabilir ve impedanstaki
değişiklik hesaplanabilir. Dış kulak yolundaki normal atmosfer basıncı biraz
yükseltilip, sonra yavaş yavaş önce normale, sonra da alçak bir negatif basınca
düşürülürse, kulak zarının verimliliğindeki değişiklikler sürekli olarak
ölçülebilir ve küçük bir grafikte işaretlenebilir. Buna timpanogram adı
verilir.
Normal timpanogram çan eğrisi gibidir ve eğrinin doruğu normal atmosfer
basıncına yakındır (A tipi eğri). Orta kulak sıvıyla dolu olduğu ve kulak
zarının çok verimsiz çalıştığı durumlarda eğri alçalır ve düzleşir (B tipi
eğri). Orta kulakta hava varsa, ancak östaki borusu yeterli çalışmadığı için
basınç azalmışsa, eğrinin doruğu grafikteki alçak basınç bölgesine kayar ve
genellikle boyu kısalır (C tipi eğri). Bu da, kulak zarının en verimli olduğu
gevşek konumuna getirilmesi için dış kulak yolunda, orta kulağa uygun düşük bir
basınç yaratılması gerektiğini gösterir. Dolayısıyla bu test bize orta kulaktaki
basıncı ölçme olanağı sağlar.

Timpanometride orta kulağın ses iletim özellikleri ölçülür. Kulağa
ses dalgaları verilirken dış kulak yolundaki basınç artırılıp azaltılır. Kulak
zarından yansıyan ses ölçülür ve grafikte işaretlenir.
Bazen kafa yaralanmalarında olabileceği gibi orta kulaktaki kemikler kırıldıysa
ya da aralarındaki bağlantılar koptuysa, çok yüksek, sivri bir eğri oluşur.
Otosklerozda olduğu gibi kemikler birbirine yapışmışsa, normal basınç
bölgesinde kalmasına karşın genellikle eğrinin boyu kısalır.
TİMPANOMETRİ EĞRİLERİ |
Dış kulak yoluna verilen seslerin bir bölümü yakalanır, bir bölümü
yansıtılır. Kulak zarı ne denli gergin olursa, o kadar çok ses
yansır. Timpanometride bu yansımanın derecesi ölçülür ve sonuçlar
orta kulağın durumu konusunda iyi bir fikir verir. 
|
ÖNEMLİ NOKTALAR |
- İşitme testleri öznel - kişinin kendi yanıtına bağlı - ya da
nesneldir -yanıt otomatik olduğu için kişinin karar vermesi
gerekmez.
- Saf ton odyografisi temel işitme testidir.
- İşitme kaybı hafif, orta şiddette, ileri derecede ya da tam
olabilir.
- İşitme testleriyle sorun olup olmadığı ve sorunun nereden
kaynaklandığı saptanabilir, ancak sorunun nedeni tam olarak
belirlenemez.
|
Bu yazı 8895 kere okundu.